14 Şubat; Dünya Öykü Günü; Her İnsanın Çok Öyküsü Vardır…

14 Şubat; Dünya Öykü Günü; Her İnsanın Çok Öyküsü Vardır…

Bu yılın Öykü Bildirisini Zafer Doruk yazmıştır.

Aşağıda bildiri verilmiştir:

“Öykü ve Hayat

Öykünün kaynağı hayattır. Öyküyle hayat birbirine dokunarak, birbirini izleyerek ilerler; bazen biri, bazen öbürü önden gider. Hayatın kapsadığı alan da öykünün çatısı altındadır: Giriş, gelişme, sonuç. Doğarız, yaşarız ve ölürüz. Hayatlarımızda sayısız öyküler yaşıyoruz, öyküler uyduruyoruz; öykümüzün biri bitiyor biri başlıyor, kimisi hâlâ sürüyor. Kendi öykülerimiz var, başkalarının öyküleri var, başkalarının bizim için uydurduğu öyküler var; yaşayamadıklarımız, düşlerini kurduğumuz, tasarladıklarımız, kaçırdıklarımız, ıskaladıklarımız var; bazen birbirleriyle kesişen öykülerimiz oluyor. Öykü anlatıcısı, hayatındaki olay yığını arasından zihnine yerleşen, gönlünde yer eden, unutamadığı, deneyimlediği, sonuçlarından ders çıkardığı olayları, anları, durumları, görüntüleri seçiyor, dil süzgecinden geçiriyor, üslubu ve anlatım biçimiyle hayata ayna tutacak bir kıvama getiriyor. Hayatımızı yaşarken içinden çıkamadığımız, baş edemediğimiz, aklımızın almadığı, vicdanlarımıza sığmayan, adalet duygumuzu zedeleyen şeyler oluyor, bunların üzerine kafa yoruyor, sorular soruyoruz, yanıtlar arıyoruz; isteklerimiz, itirazlarımız oluyor, öykü dünyasındaki çatışmalarda bunları görüyor, bazen hissediyoruz.

Aslında dünden bugüne anlatılan öyküler birbirine eklemlenerek büyük bir öyküyü oluşturuyor: dünyanın, insanlığın öyküsünü. Öyküler de fotoğraflar gibi modern çağın hızına karşın zamanın dışına çıkarak bize başka bir hayatın da olabileceğini gösteriyor.

İnsanda hikayeler uydurma, hikayeler anlatma isteği ilkçağlardan beri var: insana ilişkin içgüdüsel, doğal bir özellik. Dünyayı anlama, varoluşuna bir anlam arama çabası. Merak, hayaller, düşler, sanrılar. Mitlerin, destanların, efsanelerin, masalların temelinde bu anlatma isteği yatıyor. İnsanın dünyadaki yalnızlığına bulduğu iyi çarelerden biri.

Modern çağın hayat tarzıyla birlikte öykü anlatma biçimleri, zaman, mekan algısı da değişti. Öykü, günümüzde büyük kentlerin dar koridorlarında, sıkışmış, itilmiş hayatların kümelendiği varoşlarda zamanın hızına karşı kendine verimli ve geniş bir alan buldu. Öykü yazma isteği azalmadığı gibi günümüzde daha canlı görünüyor; çeşitliliğiyle, verimliliğiyle, geniş anlatım olanaklarıyla diğer yazınsal türlerin gerisinde kalmıyor, önemini koruyor. Gelenek tümüyle göz ardı edilmese de “olay” ağırlığı öykünün sırtından büyük ölçüde atıldı, yaşanıp bitmiş bir olayın kişinin iç dünyasını nasıl etkilediğine, geride bıraktığı ayrıntılara, iç çatışmalara, iç eylemlere odaklanıldı.

Öykünün varlık nedeni insandır, doğasında insan vardır, insanlığın doğal ve ortak özelliklerini yansıtan evrensel temalar içerir: İnsana ayrımcı, cinsiyetçi, ırkçı, tutucu bir anlayışla yaklaşmaz, önyargıyla bakmaz; inançlara, toplumsal kimliklere, bireysel tercihlere saygı duyar; insanın insanı, insanın doğayı sömürmesine karşı durur; yaşadığımız dünyayı anlamamız, ters giden bir şeylerin farkına varmamız konusunda bize destek olur. Yazarı hangi inançtan, ideolojiden yana olursa olsun, iyi bir öykü yazmışsa -öyküde hiç sözü edilmemiş de olsa- öyküyü okuyup bitirdikten sonra içimizde sevgiden, barıştan yana yeni bir umut yeşerir.

Hayatınızın öyküsü uzun ömürlü olsun. Öykü gününüz kutlu olsun.”

Dostlar;

Her insanın bir, bir çok, belki onlarca, yüzlerce öyküsü vardır.
İnsanlar acılardan, mutsuzluklardan, hüzünlerden kurtulsun diye yazıyoruz öyküleri, şiirleri, romanları..

Dostlukla, öykülerle, sevgiyle, üretkenlikle..

YORUM EKLE