Astım Artmıyor Astım Teşhisi Artıyor

Akşam gazetesinde “Astımın yükselişi korkutucu düzeyde” başlıklı çok ibret verici bir haber var (1).

İlaç endüstrisinin daha fazla ilaç ve tıbbi ürün satmak için hastalıkların artmasını istemesinden daha tabii bir şey olamaz.

Üreticiler, artmıyor olsa bile “sahte bir yüksekliği” yani hasta sayısının olduğundan fazla gösterilmesini de arzu ederler.

Bu haberde de bahsedildiği gibi eğer astım görülme oranı 10 sene içinde iki misli artmışsa ilaç tüketiminin de aynı oranda artması beklenir.

Böyle bir artış olmamışsa bu durum “astım teşhisinin ıskalandığı”, “doğru teşhis konmuş olsa bile gerekli ilaçların yazılmadığı” öne sürülerek doktorlar üzerinde baskı yaratmak için kullanılır.

Astım artmıyor hatta azalıyor

Astımın korkunç düzeyde yükseldiği iddiasına kesinlikle katılmıyor hatta tam aksini ileri sürüyorum:

Benim gözlemlerime göre astım hastalığı bırakın artmayı giderek azalıyor.

Evet, bizim bildiğimiz nöbetler halinde gelen öksürük, hırıltı ve nefes darlığı üçlüsünden oluşan “tipik astımlı hastalar giderek daha az görülürken”, hırıltı ve nefes darlığı olmadan “sadece kuru öksürükle” karakterize bir klinik tablo ise artıyor.

Son senelerde özellikle 7 yaşından küçük çocuklarda ve kadınlarda daha sık rastlanan bu yeni klinik tabloya “İstanbul Bronşiti” adını veriyorum (2).

Klasik astım tarifine hiç uymayan bu tablo modern tıp tarafından bilinçli olarak doğrudan “astım” olarak kabul ediliyor veya içinde “astım” geçen tabirlerle adlandırılıyor çünkü “ilaç endüstrisi böyle istiyor”.

Sadece bronş irritasyonuna bağlı olan bu kuru öksürük nöbetlerine “astım” dendiği zaman bu hastalara hem astım ilaçlarının “gerekli olmadığı hâlde” ve hem de “yıllarca (hatta ömür boyu!) kullanılmak üzere” yazılmasının önü açılmış oluyor.

Oysa İstanbul Bronşitinde nefes açıcı ilaçların (Ventolin, Bricanyl, Seretide, Symbicort, Foster, Foradil ve benzerleri) ve anti-lökotrien ilaçların (Singulair, Notta, Zespira, Onceair ve benzerleri) hiçbir yeri olmadığı gibi bu astım gibi kalıcı bir hastalık da değil.

Bu hastaların çoğunun sadece nöbet döneminde tedavi edilmesi yeterli, anti-enflamatuar tedavi çok az sayıda hastada uzun süreli gerekiyor.

Anketler gerçeği göstermiyor

Astım sıklığını ortaya koyan anketlerdeki sorular “bilinçli olarak” astım prevalansı ve ensidansını olduğundan yüksek göstermek için düzenlenmiştir.

Bu anketlerle gelip geçici viral enfeksiyonlar, solunum yolları tahrişleri, panik atak ve ruhsal sıkıntılar astım olarak kabul edilir.

Anketlerden çıkan astım görülme oranları yüzde yüz doğru olsa bile her astım teşhisi konanın mutlaka ilaçlarla tedavi edilmesinin icap etmediğini de hatırlatmak isterim.

Birçok astımlının ilaçsız veya çok az ve belirli bir süre kullanılan ilaçlarla tedavisi mümkün iken (3, 4) modern tıp astım teşhisi konan herkesin ömür boyu tedavisini emrediyor.

Solunum fonksiyon testleriyle de zorla astım teşhisi konuyor

Sadece çok özel durumlarda ve araştırma amacıyla kullanılması gereken solunum fonksiyon testlerinin her öksüren ve nefes darlığım var diyen veya her sigara içenden “rutin” olarak istenmesi de “gereksiz astım ve KOAH teşhislerine” (overdiagnosis) sebep oluyor (5, 6, 7).

Bu testlerin rutinde uygulanması, “solunum fonksiyon testlerinin tedavisinden” başka bir şey değil ve bu yüzden de tüm dünyada milyonlarca insan milyarlar harcanarak boş yere üstelik de senelerce ilaç kullanmak zorunda bırakılıyor.

İlaç yan etkileri bonus olarak “yeni ilaçların kullanımına” da kapı açıyor.

Gelelim neticeye

İlaç endüstrisinin hükmündeki modern tıp her hastalık için geçerli olduğu gibi astımın da olduğundan fazla bildirilmesini, her astım teşhisi konanın ömür boyu “ilaçlanmasını” emreder.

Gereksiz teşhis (overdiagnosis) ve gereksiz tedavi (overtreatment) gerçek tıbbın en önemli problemleridir.

Bu dünyada gerçeklerin farkında olmayan “sazanlar” da, farkında olup işine geldiği için sesini çıkarmayan “sırtlanlar” da vardır.

Allah bizi her ikisinden de korusun.

YORUM EKLE