Felsefe Nedir?..

Bir şeyin felsefesini yapmak onun özünü konuşmaktır.

Bizim toplumda “çok konuşana” , “felsefe yapma” derler.

Bu hem nitelikli konuşmanın, hem de gerçek felsefenin ne olduğunu bilmemektir.

Bilim hareketin yasalarını araştırmaktır.

Her çeşit hareketin, fiziksel, kimyasal, doğal, biyolojik sosyal, bireysel, tarihsel ve toplumsal hareketlerin yasalarını araştırmak ve değişkenler arasındaki ilişkileri belirlemektir.

Neden ve sonuçlar arasındaki bağlantıları saptamak bilimin görevidir.

Bilim bir olayın, olgunun nasıl gerçekleştiğini inceler.

Felsefe ise “ne”? sorusunun peşindedir. İnsan nedir, yaşam nedir, yaşama anlam katmak ne demektir.
Her olgunun her bilimsel disiplinin, her araştırma konusu ya da nesnesinin “felsefesi” yapılabilir.

Eğer bilim nedir, diye sorup tartışmaya başlarsak, bilimsel bilgi ile bilimsel olmayan bir olguyu birbirinden nasıl ayıracağız, diye irdelersek, işte o zaman bilim felsefesi yapmaya başlıyoruz demektir.

İktisat nedir, insan nedir diye sorularımızı devam ettirdiğimizde hep o dalın-alanın felsefi boyutunun içine gireriz.

Tarihte başlıca iki felsefi yaklaşımdan söz edebiliriz.
İdealizm ve Materyalizm.
İdealizm, insanın-doğanın-toplumum nesnel, tarihsel ve sosyal gelişimini ve varoluşunu fikirler-ideler-algılar ve doğa üstü “güçler” temelinde kavramaya çalışır.

Materyalizm ise tam tersine; Doğanın, insanın, toplumların gelişimini bilimsel, nesnel, tarihsel ve toplumsal
ilişki ve çelişkiler temelinde araştırıp, her çeşit hareketin ve davranışın eğilimlerini, yasalarını saptamaya çalışır ve hayat tarafından doğrulandıkça da teorilerini geliştirir.

Materyalist felsefenin ilk biçimlenişleri ilkçağlarda, Heraklitus gibi filozoflarda olmakla birlikte zirvesi ve tüm çerçevesi Karl Marx(1818-1883) tarafından çizilmiştir.

Marx, sanayi devrimi ve 19 yüzyıl kapitalizminin en büyük kuramcısıdır.

Almanya, ABD, İngiltere gibi sanayi devlerini anlamak için Marks’ı ve kuramlarını bilmek zorundayız.
Marx “teorik-kuramsal” felsefenin sorunlarıyla ilgilenmedi, onlara, “boş- spekülasyonlar” demiştir.
Felsefe Marx’ın en yetkin olduğu bilgi alanıdır.(Ateşi Çalmak, Cilt 2, s, 211)
Marx diyalektik yönteme kusursuzca egemendir.
Her kötülükte belirli ölçüde bir iyilik ve her iyilikte de bir kötülük vardır.

Tarihte olumlu ve olumsuz yönler birlikte olagelmiştir.
Burjuvazinin gelişim sürecinde hem zenginlik hem de sefalet birlikte ortaya çıkmıştır.

Sevgili Dostlar;
Bakın çevrenize, nasıl hep zıtlıklar, çelişkiler iç içedir ve hep her karşıtlık birbiriyle görünür-görünmez bir mücadele içindedir.

İyi-kötü, siyah-beyaz, güzel-çirkin, gündüz-gece…

Hayatımız da böyle biçimlenmekte, akıp gitmekte..

Hep önce bir görüş belirtiriz, bir şey söyleriz, buna “tez” diyelim.
Sonra birisi karşı söz söyler, bu da “anti-tez” olsun.
Giderek bir uzlaşma, anlaşma oluşur, buna da “sentez” diyelim.

Bilimin bir diğer tanımını da, görünen ile gerçeğin aynı şey olmadığını bize açıklayan etkinliktir, diye verebiliriz.

Gerçek başkadır, görünen ise çok başka.

Örneğin sizce para nedir?

Para sadece alışverişe yarayan nesne değildir.

O bir toplumsal ilişkidir.

Geçici bir süreliğine de olsa, çirkini güzel yapar, yalancıyı dürüst olarak belletir, soytarıyı kral yapabilir, boş bomboş bir insanı fikir adamı diye gösterebilir, masumu suçlu, suçluyu masum ilan ettirebilir, gevezeliklerle doldurulmuş satırların yazarını büyük romancı diye önümüze koyabilir..

Diyelim ki şu gördüğünüz masa, sadece bir masa mıdır?

Hayır elbette, o dört ayaklı tahtalardan oluşmuş nesne sadece bir masa değil, aynı zamanda “cisimleşmiş bir emektir.”

Doğada, etrafta gördüğümüz her şey aslında “maddeleşmiş bir emektir.”
Böyle bakarsak niçin emeğin yaşamda en kutsal değer olduğunu yakından kavrarız.

Dostlar;
Felsefe nedir ile başlayıp buralara geldik.
İnsan nedir, edebiyat nedir, iktisat nedir, aşk, sevgi, dostluk ve yaşam nedir diye devam edelim gitsin gelecek yazılarda..

Sevgi ve üretkenlikle kalın..

YORUM EKLE