Borçlar ve Siyasi Hayat

Osmanlının, aşırı borçlanmanın, dünyada en büyük ceremesini çeken devlet olduğunu sanıyorum. Osmanlının yeterli üretim ve bu üretime karşılık gelen bir yaşamı olmadığını biliyoruz.

Kazancından çok harcayan Saltanat, en sonunda bedelini yıkılmak ile ödemiştir.

Borcun insan hayatını ve devletleri nasıl etkilediğini en iyi bilen Cumhuriyetin kurucuları, borçlanmaktan çok korkarlardı.

Benzer bir şekilde, ülkesini kaybetme aşamasına gelmiş olan Almanya da borçlanmadan, en çok korkan ülkedir. Almanya’nın başına bela olan Hitler, savaştan savaşa gideceğim derken, ülkesini aşırı        borçlanmasına sebep olmuştu.

Faşist yönetimlerin ülkelerini aşırı borçlandırdığı bir tarihi hakikattir.

Osmanlı 1875 yılında, resmen “iflas ettiğini” açıklamıştı. Bugünlerde, hazine tahvili veya bonosu dediğimiz, o zaman ki adı Esham olan, hazine bonoları çıkardı. Lakin borçlanamadı. Çünkü Osmanlı hazinesinin geri ödeyeceğine dair güven de yoktu.

Osmanlıya olan güven, Osmanlı ekonomisinden ziyade, Osmanlı siyasetine de güven yoktu. Tıpkı bugün içinde yaşadığımız gibi.

Ülkelerin ödeyemeyeceği kadar borçlanmasının birçok sonucu vardır.

İç borçlanmanın etkisi ve dış borçlanmanın etkisi olarak, borçlanmayı ikiye ayırabilir.

Şeffaflık olmadığından ülkenin iç ve dış borçları konusunda tevatür çok fazladır.

İç borçlar konusunda, önemli bir bilgi vermek isterim. Devletin hazinesi, Merkez Bankasında basılan paraları, doğrudan alamaz. Lizbon Antlaşması 123 Maddesi gereğince…

Merkez Bankası parayı basar, özel servet sahibi ticari bankalara verir. Ticari bankalar, Merkez Bankasından aldıkları paraların, üzerine kendi faizini koyarak, Hazineye verir. Yani devletin borçlanması ülke içindeki paraya faiz ödeyerek elde edilmesiyle (iç borç) oluşur.

Dış borç böyle bir borç değildir. Ticari bankalarımız ve Merkez Bankası dışarıdan doğrudan dolar cinsinden borçlanırlar. Bu borçlar farklı bankalardan toplanarak alındığı için adı; sendikasyon kredisidir.

Türkiye’nin borçlarının yarısı Türk parasıyla borç, yarısından biraz fazlası da döviz cinsinden borçtur.

Yaklaşık bir trilyon dolar borç olduğu ifade ediliyor.

İç borcu, para basarak çözmek de yeniden borçlanmak demek olduğundan, para basmanın da sonunda olduğumuz, her para basmanın enflasyon olarak bize yansıdığını biliyoruz.

İç borçları devlet ödeyemezse, bankalar batar. Maaşlar ödenemez. Maaşlar ödenemeyince dükkanlar çalışmaz. V.S.

İç borçları ödeyememenin elbet iç siyasette önemli sonuçları olur.

 İç borçlar için, Diyanet İşleri Başkanlığı bir fetva yayınlayarak, halktan, Kuran’da yazılı ayetleri hatırlatarak, fedakârlık ve sabır isteyebilir.

Dolar basamayacağımıza göre, dış borçların ödenmesi fevkalade bir zorluk çıkarır. Kuran’daki Ayetler dış borçlar için pek fayda sağlamaz.

Alacaklılar siyasi tavizlerin dışında, maddi taleplerde de bulunabilirler.

Sınırsız borçlanmanın, birçok sonucu olacağını, çok uzun zamandan beri yazıyorum. Başka ülkelerin borçlarıyla bizim borçları karşılaştırırken, yapılan en büyük hata buradadır. Bizim borçlar döviz cinsinden borçlardır. (Türk parası borçları saymasak bile)

İktidarın, olası Huruç harekatlarının da borçlara bir faydasının olacağını sanmıyorum.

İstibdat ve zulmün, borçların ödenmesine hiçbir katkısının olmadığını, tarih babadan ve II Abdülhamit Döneminden çok iyi biliyoruz.

Ülkemizin içinde bulunduğu istikrarsızlığın asıl sebebi aşırı borçlardır. Aç karınları, dış düşman ile doldurmak, artık mümkün değildir.

YORUM EKLE