Deist Gerçekte Kimdir?

Hz. Adem’le başlayan ve Hz. Muhammed(s.a.v) ile tamamlanan İslam dininin temel hedefi Allah’ın varlığı ve birliğini tesis, yani Tevhid ilkesini dünyaya hakim kılmaktır.

Allah’ın varlığı ve birliği önündeki en büyük engel daima kafirlerden çok müşrikler olmuştur.

Müşrik, Allah’ın varlığı ve birliğini inkar etmemekle beraber O’na ortak koşan kimsedir.

Mekke müşrikleri İslam kendileri tebliğ edilmeden öncede Allah’ biliyorlardı, Resulü evlatları kadar iyi tanıyorlardı.

Aynı zamanda Kabe’ye yerleştirdikleri 360 civarında putlara, 360 putu temsilen de 4 büyük puta (Hübel, Uzza, Lat, Menat) tapmaya devam ediyorlardı. Bu putları Allah’a yaklaştıran aracılar olarak kabul ediyorlardı.

Peygamberimiz İslam’a davete başlamadan önce Arap toplumunda paganizm  yaygınlaşmış, puta tapınma o kadar yaygın hale gelmiş, o kadar ucuzlamıştı ki, müşrikler helvadan putlar yapıyorlar, acıkınca yiyebiliyorlardı.

Hz. Peygamber(s.a.v.) 23 yıllık sürede en çok puta tapan müşriklerle mücadele etti.

Ve fetihlerle vefat etmeden Arap Yarımadasını büyük/küçük tüm putlardan temizlemişti.

Peki Hz. Peygamber vefat ettiğinde durum neydi?

Vefat ettiğinde Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’in yaklaşımında ortaya çıkan fark önemli bir anlayış farklılığına işaret ediyordu.

Bu anlayış ve yaklaşım farklılığı ise üzerinde hassasiyetle durulmayı hak ediyor.

Bu iki farklı yaklaşım, sosyolojik ve psikolojik tahlillerle desteklenerek bugüne dair işaretler veriyor.

Peygamberimizin vefat haberini alan Hz. Ömer ; ‘’ “Resûlullah ölmemiştir ve sağdır. Ona sadece Hz. Musa’ya ârız olan saika gibi bir saika arız olmuştur. Kim Muhammed öldü derse onu kılıcımla iki parça ederim” sözleriyle tepki vermişti.

Hz. Ebu Bekir ise;  “Kim ki Muhammed’e (a.  s.m.) tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed (a.s.m.) ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa bilsin ki, Allah Hayy’dır, ölümsüzdür.”

Sözlerini söyledikten sonra; şu âyet-i kerimeyi okudu:

“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. O ölür veya öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a en küçük bir zarar vermiş olmaz. Fakat şükredenlere Allah mükâfatını verecektir.”

Âl-i imran Sûresi, 3/144

İki yaklaşımda Allah Elçisi’ne en yakın iki sahabenin doğal, samimi, içten yorumlarıydı.

Birisi İslam’dan önceki hayatında Allah’ı bilen ve kabul eden ama  puta da tapmış, diğeri hanif İslam’dan öncede hiçbir puta tapmamış bir sahabenin değerlendirmesiydi.

4 büyük puttan Taif’te bulunan Lat putu Muğire bin Şube tarafından yıkılırken yeni iman etmiş Taif’lilerin yıkım işini korku ve endişe ile izlemeleri bize önemli mesajlar vermektedir.

Din, Peygamberler tarafından Tevhide/Allah’ın varlığı ve birliğine) çağıran bir sistemin adıdır. Peygamberimiz de 123.999 Peygamber gibi insanları tevhide davet etmiştir.

Bu gün Allah Resulü’nü elçilik vazifesinin ötesinde Tevhid ilkesine aykırı bir yorumla ‘’Din’’in yarısının sahibi gibi tarif etmeye çalışan tüm yaklaşımlar ‘’deizm’’ kokuyor.

Konuyu açmak gerekiyor.

Allah’ın kitabı kıyamete kadar muhafaza edilecek ve Resul o kitabın yaşayan bir formu olarak en büyük müfessir olarak görevini tamamlayıp ahirete irtihal ettiği halde Peygamber üzerinden fazlaca yorumlarla Kur’an ve Sahih sünneti gölgelemek ‘’deizm’’dir.

Önce tevhidden altın hisseyi Peygamberimizi yüceltir gibi yaparak almak ve sonra onun vekilleri olan şeyh, hoca ve abilerimize taksim etmek ve Yüce Allah’ı pasife almak ‘’deizm’’in kendisidir.

Bugün sadece lafız üzerinden giderek aşırı/zorlama yorumlarla ortaya konulmuş obez bir din anlayışı gençlerin önüne koyuluyor. Hani seneye de giyer yaklaşımı ile elbise ve ayakkabının birkaç numara büyük giydirilme çabası gibi.

Şu an gençlik seneye de giyersin anlayışını kabule etmiyor ve üzerine en güzel oturan elbiseyi tercih ediyor.

Gençlik her konuya baktığı yerden, İslam’a da ihtiyaçlarıma ne kadar cevap veriyor, problemlerimi ne kadar çözüyor açısından bakıyor.

Dini anlayışı benimserken de sorgulayan, eleştirel akılla konuları değerlendiren bir gençliğe sahibiz.

Onların yaklaşımında sıkıntılar olabilir ancak; Onların yaklaşımından daha önemlisi dini anlatan/yaşayan uzmanlarımızın Kur’an ve Sahih Sünnet’ le tarif edilen gerçek dinin neresinde olduklarını sorgulamaları konusudur.

Bu arada gençliğin görselliği ön planda tuttuğunu ve din hakkında konuşanların sözlerinden çok tavır ve davranışlarına yoğunlaştıkları dikkate alınmalıdır.

Yazı için kullandığım görselde balığın denizi terk edip dar bir bardağa sıçraması çok saçma gelebilir. Ama denizin rengi, kokusu, ihtiyaçlara cevap verme/verememe durumu balığın bu yanlış tercihinde önemli belirleyiciler.

Bizim de çalışmamız gereken konu tam olarak burası.

Neden insanlar denizi terk edip küçük bir akvaryumu tercih ediyor?

Deizm konusu sadece bugünü konusu değildir. Herkesin aklıyla dahi bileceği, bulacağı, tanıyacağı, , iman edeceği bir Allah’ı direk reddetmek yerine İblis’in aracıları çoğaltarak Yüce Yaratıcı’yı tatile çıkarma tuzağıdır.

İblis bu tuzağı Allah’ın emrine isyan edip, bayrak açtığı zamandan beri kurmaktadır ve kurmaya devam edecektir.

İblisin en sevdiği iş; Bizim akıl, iman ve şuurumuzla dolduramadığımız tüm hayatımızdaki boşlukları kendi yol, yöntem ve tuzaklarla doldurmaktır.

Deizm’de bizim Allah ile kurduğumuz dikey ilişkide bıraktığımız boşlukların İblisin teknik direktörlüğünde aracılarca doldurulmasıyla oluşan sistemin adıdır.

Günde 40 defa okuduğumuz Fatiha suresinde ‘’Ey Rabbimiz! Yalnız sana kulluk(ibadet)eder, yalnız senden yardım dileriz’’(Fatiha,1/5) ayetiyle deizmi 40 defa reddediyoruz.

Her Müslüman Rabbine Peygamberinin gösterdiği şekliyle samimi bir iman eder, dinin ‘’kök hücre’’ değerindeki özünü ve ruhunu günümüze aktarır, söylem ve eylem uyumunu esas alır, 40 defa okuduğu Fatiha suresiyle namazı ikame eder ve ibadetlerle tamamlanan kulluğu yalnız Allah’a tahsis ederse deizm safsata olur.

YORUM EKLE