“DUR KARDEŞİM, KIPIRDAMA ! AMBULANS YOLDA…

bir paravanın arkasında seyrediyorum kendimi. … Burnuma yağmur kokusu geliyor. Çıplak ,esmer bir ayak geziniyor duvarlarımda. Görünmeyen yüzüyle bana dönüp, anlamadığım bir lisânla konuşmaya çalışıyor ve bekliyor…bekliyor . Cevap alamayınca duvarlardan sarkıyor , küsüyor ve susuyor. Şaşırıyorum. Zihnim fısıldıyor kelimelerini kulağıma ama ağzım yol vermiyor dışarı çıkmalarına. Bu üstüme konan kar taneleri nerden çıktılar ? Ne zaman bu cennet ormana geldim ? Bu devâsa ağaçtan aşağıya inerken âniden durup bana bakan bu sevimli kırmızı sincap ne kadar tatlı bakıyor. Saçlarımı savuran bu sâm yeli ne hoş.Odada beyin fırtınası… Bir şey beni dürtüyor sanki, irkiliyorum bir anda. Kuşlar geçiyor odamın gökyüzünden bir o yana bir bu yana garip sesler çıkararak. Uzun, dalgalı saçlarınla,iri gözlerinle Sen süzülerek çıkıyorsun ayağımı değdirdiğim mavi denizinden, masmavi tebessümlerinle. Nefesimi tutuyorum, elimi uzatıp, Seni kendime doğru tam çekerken, pıtt… Balonun patlayışı gibi, yoksun… Çok susuyorum, çok… Şaşkınım. Uğultu. Bir anda insanlar doluşuyor tepeme. Gökyüzü nerde ? nerden çıktı bu insanlar ? Benden ne istiyorlar ? Niye başımın ardında ıslaklık hissediyorum ? - “Ben gördüm, olduğunca yıkılıp başını çarptı yere.”

“Dur kardeşim, kıpırdama ! Ambulans yolda, aradım…

YORUM EKLE