FİRÂKIN BİTTİĞİ VUSLÂT GÜNÜ - 2

Benim peygamberim açlıktan karnına 3 taş bağlarken, biz oburluktan kayışı 3 diş gevşettik. Benim peygamberim geceleri ayakları şişene kadar namaz kılarken,

biz deliksiz uykularla gözlerim şişmiş olarak sabahladık. Benim peygamberim

3 gün aç gezerken, biz günde 3 öğün yemek yedik. Benim peygamberim hasırda yatarken, biz ortopedik yatakta şekerleme yaptık, keyif çattık.

Dün altımda olan otlar, bügün üstümde biter. Bu kara toprak günahlardan gayrı

her şeyi örter. Cenneti bir kere gördüm.  Ahh Rabbim o ne güzel yer, o ne güzel haz. Seyrine bile doyum olmaz. Bana dediler ki sen bu nimetlerden mahrumsun.

Bu nimetler sana hârâm. Çünkü sen cennetini dünyada yaşadın.

Sen şehvetin esiri oldun.  Helâl-Hâram ayırmadın. Kötüyü  iyiye tercih ettin 

bi’sel ismu fusugu ba’del iman... fıskı imana tercih ettin.  Nura gark olmak yerine, çamura batmayı tercih eden şakilerin akıbeti böyle hüsrandır. 

Azeben fevkal azeb... buna fesatları sebeb (Nahl 88) 

Bir garipsin şu alemde  Gülme ağla ağla gönül 

Derdin dahi çoktur senin  Gülme ağla ağla gönül

Dünya kime kıldı ki vefa  İşi gücü cevri cefa 

Hani Muhammed Mustafa  Gülme ağla ağla gönül

Azeben fevkal azeb...buna fesatları sebeb  ayetinin muhatabı olarak ahirete göç eden mevtanın sitem dolu nasihatları  vardır. Tabiki anlayana. Görenedir görene, köre nedir köre ne ?  Yer altındaki mevtalar yer üstündekilere şöyle

nasihat eder : Ben dünyada sözü dinlenir itibarlı biriydim. Şimdi korkulan ve iğrenilen biri oldum.  2 – 3 gün hatırlandım,  sonra unutuldum.  3 gün vâh vâh vâh, sonra ki günler  hâh hâh hâh.  Ahh aptal kafam ahh ahh ahh.

Başım var diye sevinme Allaha secde etmediğin baş,  baş değildir.  Zira dünyada Allaha secde etmeyen insan  üryan ve sureti hayvan olarak  kabrinden kalkar.

Oturduğum evin yeri malumdu, şimdi mezarım mechul oldu, mezar yerim kayboldu. Sıcak evimin yerini soğuk,  karanlık ve ıssız bir çukur aldı. Öyle yalnızım ki 

hani çevremde pervane gibi dönen dostlarım. Hani sevip okşadığım çocuklarım,

dert ortağım karım avradım. Ahh ne olurdu da ziyaretime gelip bana bir fatiha ilede olsa Kur’an ziyafeti  yapsalar.                                                                                                                                                 

Şu fani dünyanın  fani istikbali için senelerce çalıştım durdum. Yıllarımı bir hiç uğruna heba ettim yoruldum.  5 vakit namazımı proğramımı bozuyor diye kılmadım, boş boş durdum oturdum. Bana uzatılan bir bardak suya değilde suyu  uzatana minnet ettim durdum...

Aciz kaldım zalim nefsin elinde  Şu dünyanın lezzetine doyulmaz

Üzerine almış gaflet gömleği  Ömrün gelip geçiyor ayılmaz

İlahi gaflet gömleği giyene Kulum dermisin nefsine uyana

Kazanır kazanır verir ziyana  Hak yolda tırnağına bile kıyamaz

O şefkatli Rahman, kullarım aç kalmasın diye suyu bir ölçüye göre indirir. 

O keremkâr Vehhâb, kulum kendini güvende hissetsin diye başına koruyucu melekleri görevlendirir. O Feyyazı mutlak Rezzak, kulum bir lokma ekmeğini

rahat yesin diye güneşi, rüzgarı ve yağmuru emrine râm etmiştir.

Güneş bizim için doğuyor hep aynı yerinden aynı anda. İnsafa layık değil mi bütün bu ikramlar ? Yaratan Yaşatan ve Rızıklandıran  Allaha reva mı bu lakayd eylemler ?

Mala mülke mağrur olma deme var mı ben gibi 

Bir güçlü rüzgar eser savurur harman gibi

İmamı Rabbani diyor ki, ölmek felaket değil, ötesine hazırlanmamak asıl felakettir. İnsanoğlunun büyümesiyle  2 huyuda büyür. Bunlar, mal sevgisi ve uzun ömürdür. Ömür çoğunlukla gafletle geçirilen ve kıymeti en az takdir edilen  2 büyük nimetten biridir (diğeri Sıhhat)  Değerlendirilmeyen her dem  ömür sermayesinden heder olmuş bir kayıptır.

Beyhudelikle geçen lahzalardır en büyük ziyan. Bir göz açıp yummak kadar kısa olan şu ömrü Hak yolda değil de  batıl yolda âvâre tüketmek en büyük isyandır 

ve hicranlı hitamdır. Dik başlı  it bakışlı şakiler, alıp verdikleri nefeslerin

altın kıymetindeki değerini toprak altına girince anlar. Lakin o lahzada iş işten geçmiştir, fırsat elden kaçmıştır.

Huş der dem  Nazer der kadem. Ölüme her an hazır olmak, hem de  gül yüzlü ölüm seni bin kez ölürüm  dercesine herkesin kara gördüğü bu soğuk kelimeyi içine sindirerek  O Yüce Sevgiliden gelen bir gül olarak algılamak, Vuslat Selamını almak  ancak sevdalı gönüllere has üstün vasıftır. Firakın bittiği Vuslat Gününe her dem tedarikli olup,  ulaike humul muflihun  ayetinin muhatabının  saidlerinden  olmak 

en büyük maharettir. Ne mutlu büyük kurtuluşa eren  hünerli  erlere.

YORUM EKLE