Had Bildirme ve Haddimizi Aşma Hastalığımız Üzerine

İnsanın doğasında Yüce Yaratıcı sınır koymamış.

Ama akıl sahibi insana sınırlarını net bir şekilde sahife,kitap ve Peygamberleri vasıtasıyla bildirmiş.

İnsan dünya ve ahiret mutluluğu istiyorsa bu sınırlara sadık kalmak zorunda.

Her sınır ihlali yaptığımızda yüksek gerilime yani strese maruz kalıyoruz.

Üstelik bu stres sadece ahirettekinin çok minik numunesi.

Sınırları ihlalin asıl cezası ahirette.

Mahkemeyi Kübra kurulacak,hesabımız kesilecek ve fatura önümüze konulacak.

Müslüman tüm hayatının nizam ve intizamını Peygamberin bize yaşayarak gösterdiği Kuran’dan almalı.

Örneğin başkasına ‘had bildirme’ yetkisi bize ait değil.

Bizim temel uğraş alanımız nefsimiz ve şeytanımız olmalı.

Tuuba limen arefe haddehu Ve lem yetecevaz tavrahu

Ne mutlu o insana ki haddini bilir,haddinden tecavüz etmez.

Bu en dar insan ilişkilerinde olduğu gibi siyasetin geniş dairelerinde de böyle.

Son seçimde halkımız kendince had bildirdi.

Ortaya herkesin haddini bileceği bir tablo koydu.

Bu alışkanlıklarımız çok eskiye dayanıyor.

Kırım Hanı Giray’a Osmanlı kumandanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa güvenmiş ve ll. Viyana kuşatmasında bir görev emanet etmiş köprüden düşman geçişini engellemesini istemişti.

Giray Osmanlı Devleti’ne bir ders vermek ve had bildirmek istedi ve görevini yapmadı.

Kırım’ın tarihine dikkat edenler faturanın kime çıktığını yazıyorlar.

Bu millet ll. Abdulhamid Sultan’a da haddini bildirmek istedi ve kendince onu tahttan indirerek istibdadına(?) son verdi.

Bu had bildirme faaliyetine maalesef birçok İslam alimi de eşlik etti.

Sonrasını biliyoruz.

Had bildirme sevdamızı bilenler algı operasyonlarıyla bu kez Menderes’i hedefe koydular.

Onu da asarak,üzerinde sigara söndürerek hatta asmadan önce prostad muayenesi yaparak haddini bildirdi.

Sonra Özal ve Erbakan.

Millet içinden çıkan bu değerlere had bildirme konusunda algıyı oluşturanlardan hep daha iştahlı davrandı.

İçindeki sarı öküzü kurban ederek problemi çözeceğini düşündü.

Üstelik sarı öküzler hadlerini çoktan aşmışlardı zaten.

Dinde hassas muhakemeyi akliyede zayıf durumumuz hep devam etti.

Birileri sıcak kanlılığımızı,duygusallığımızı aklımızı kullanamamızı çok iyi istismar ettiler.

Bu gün değişen ne var ?

Memleket yanıyor , doğusu da batısı da.

Zira bir yerde zulüm varsa , kimse ona bigane kalamaz.

Zulüm ateştir ve ateş çevresine de zarar verir.

Halk ‘had bildirme’ hastalığına bir kez düştü.

Ve hedefe koyduğu kişi ve kurumlara haddini bildirdi.

Bundan sonra ne olur dersiniz.

Rabbim;’onlara verdiğimiz öğütten yüz çevirirlerse onları musibet altına alırız,onlar öğüte dönerlerse onları ferahlatırız,onlar zulme dönerse biz de musibete döneriz’ buyuruyor.

İkaz hepimize.

Haydi şimdi öğüdü bir kez daha dikkatle okuyalım ve gereğini yapalım.

Hz. Yunus gibi.

Lailahe ilahe ente subhaneke inni kuntu minezzalimin.

‘Allahım sen bir ve teksin,seni noksan sıfatlardan tenzih ederim,ben nefsime zulmedenlerden oldum.’

Diyelim ve gözyaşı dökelim.

Allah’ın vaadi haktır ve mutlaka gerçekleşecektir.

Ağlayın, ağlayın sular yükselsin

Belki kurtulur gemi

Annem, seccaden gelsin

Bize dua et e mi.

YORUM EKLE