İlahi Dine ve Kültürümüze Sinmiş Ruhbanlık…

Adam “parayı köpeğin önüne atsan köpek bile almıyor…”diyor…Para kıymetsiz de en iyi dindarsın…tek paradan mı imtihanımız…Bu ruhbanlık yakışmıyor bize…Param olsun cihada harcayayım…demeliyiz…Allahın dinini tebliğ için kullanırım param olsun dememeliyiz…Sıhatli olmalı müslüman ve müslüman zengin olmalı…

İlahi dine ve kültürümüze sinmiş ruhbanlık….

Sahabe bile zengin müslümanlara imrendi…ama “SUBHANALLAH” diyen müslüman da imrenilecek müslümandır…İhlaslı olmalı müslüman ihlas zengini olmalı…İlim de zengin olmalı yani zengin yani her hususta zengin olmalı… müşrikten her hususta ileride olmalı…

İlahi dine ve kültürümüze sinmiş ruhbanlık….

Ruhbanlık Allahın emri değil ..neden ödül versin ruhbana…(Hadid/27)

Kur’ana göre ruhbanlıktan da öyle uzaklaşıldı ki amaçsız bir işe dönüştü ruhbanlık…Kibirle kavga değilse o ruhbanlık sapıklıktır zaten…Ruhbanlık tarlayı ekmek amacıyla sürmeye benzer…ekmeyince o tarladaki faydayı yok ediyorsun…mesela meyve ağaçlarını daha iyisini dikmek için sök ama dikmezsen bu zarardır…

Kimsenin dindarlık adına Allah’ın helal kıldığını haram, yasakladığını da helal kılma yetkisi yoktur. Bu durum ayet-i kerimelerde şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının. (Maide/87-88)

Ruhbanlığa ödül yok ödül esmaya hadimliğedir…ilahi dinde…ruhbanlık kibirden arınmaktır ama imansız mümkün değil bu…Cimri de ruhban mı.İmansız ruhban hastalıklıdır sadece…cimriliğe denktir o ruhbanlık sadece…

İşte hadis-i Şerif.”Ruhbanlık bize farz kılınmadı”…

Evet…“Ruhbanlık”la ilgili bir diğer problem, bu kavrama sonradan yüklenen
yeni anlam çerçevesinde tasavvufla ilişkilendirilmesidir…

Ruhbanlık büyüklük taslamama amaçlı olmalı zamanımızda büyüklük ve kibirli sınıfın adıdır…rutbeliler için kullanılıyor…sapıtmıştır amacından…ve sömürü vasıtası olmuştur…

Evet…”“Ruhban” kelimesinin geçtiği bir âyet Mâide Sûresi 5/82’deki “(Ey
Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların
iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “biz Hıristiyanlarız” diyenler
olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır.Onlar büyüklük de taslamazlar” âyetidir.
Bu âyette ruhban sınıfı, bırakın eleştirilmeyi büyüklük taslamadıkları için
övülmekte ve bu konumlarıyla sevgi bakımından Müslümanlara Yahudi ve
müşriklerden daha yakın oldukları bildirilmektedir.
Konuyla ilgili tartışmaların üzerinde yoğunlaştığı Hadîd Sûresi 57/27. âyette ise şöyle buyrulmaktadır: “Sonra, onların peşinden art arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona
İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu
koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleriruhbanlığa gelince; Biz onu onlara farz
kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat
ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını
verdik. Fakat onlardan birçoğu da yoldan çıkmıştır.”(Fahreddin er-Râzî, etTefsiru’l-kebir, Beyrut 1994, c. 15, s. 246.)
İbn Abbas, âyette geçen “ruhbanlık” ile ilgili; “Yahudi Pavlus’un fitnesinden kurtulmak ve korunmak amacıyla manastırlara çekilenler” der.(Ebü’t-Tahir Mecdüddin Muhammed  Firuzabadi, Tefsiru’l-mikbasmin tefsiri İbn Abbas, Daru’lKutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ts., s. 459)  Buna göre,
Hz. İsa’nın vefatından sonra ona inananlar üzerinde baskı kurulmuş, hatta
çıkan üç savaşta iman edenlerin büyük kısmı öldürülmüştür. Geriye kalan
mü’minler, kendilerinden başka iman eden kimse kalmayacak endişesiyle çöllere ve dağlara çekilmişler, buralarda deyr, savma’a ve manastır inşa ederek
kendilerini ibadete vermişlerdir. Kendilerini dünyevi zevklerden alıkoymuşlar,
evlenmemişler, yemeyi içmeyi en aza indirmişler, ruhbanlığı (ruhbâniyet) tercih etmişlerdir.(Ebu’l-Kasım Carullah Mahmud b. Ömer Zemahşeri, Tefsiru’l-Keşşâf, Daru’l-Mushaf, Kahire 1977, c. 6, s. 87.)
İbn Abbas, âyetin devamını,“farz kılsaydık ona da hakkıyla riâyet edemezlerdi. Ancak içlerinden gerçek manada ruhban olanlara da imanlarından ve
ibadetlerinden ötürü iki katı sevap verdik. Onlar Meryem oğlu İsa’nın dinine
muhalefet etmediler.” Şeklinde tefsir ederken konuyla ilgili bir diğer rivâyet
şöyledir:
“Yemen halkı arasında ruhbanlardan geriye kalanlardan yirmi dört kişi
Hz. Peygamber’e gelerek iman ettiler ve İslam’a girdiler. Ruhbanların büyük kısmı ise kâfirdirler. Zira onlar İsa’nın dinine muhalefet etmişlerdir.”(Firuzabadi, Tefsiru’l-mikbas, s. 459)

Ruhbanlık tarihde bir zaruretle ortaya çıkmış ama sonra rutbe haline dönüşmüş…farz olmayan bir hal…İmanın meyvesi de değil bu zamanki haliyle…esmanın meyvesi değil …ve artık zaruri de değil…emir de değil…neden İlahi dine ve kültürümüze sindi ruhbanlık…

YORUM EKLE