İstiklal Şairimizi Rahmetle Anıyorum

 İstik­lal Mar­şı­nın Ka­bu­lü­nün 95. Yı­lı­nı kut­lu­yo­ruz. O se­bep­le Mer­hum Akif’le il­gi­li bir­kaç kelâm etmek is­te­rim. İstik­lal Mar­şı­nın, “şöyle güzel, böyle eşsiz bir marş” ol­du­ğu­nu söy­le­me ih­ti­ya­cı duy­mu­yo­rum. Her şey or­ta­da. İstik­lal marşı, ben­zer şiir ve muh­te­va ta­şı­yan eser­ler içe­ri­sin­de, gök yü­zün­de­ki yıl­dız­lar içe­ri­sin­de par­la­yan bir do­lu­nay muh­te­şem­li­ğiy­le gö­zü­mün önün­de du­ru­yor.
İstik­lal Mar­şıy­la il­gi­li ola­rak Mec­lis­te ya­şa­nan­ları Akif’in para ol­ma­ma­sı­nı da söz ko­nu­su yap­mak is­te­mi­yo­rum.
Siz­ler­le biraz, İstik­lal Mar­şı­nın ya­zı­lış anın­da­ki hayat şart­la­rı­nda seyrü sefer etmek is­ti­yo­rum.
1972 yı­lın­da Sam­sun İmam Hatip Li­se­si son sı­nı­fın­da oku­yor­duk. Fel­se­fe Ho­ca­mız bir gün sı­nı­fa yaşlı bir amca ile girdi.
Biz önce ak­ra­ba­sı zan­net­tik. Ka­fa­mız­dan bu dü­şün­ce­ler geçerken ho­ca­mız bize am­ca­yı ta­nıt­tı. 
“Ço­cuk­lar, bu amca Mer­hum Meh­met Akif’in ar­ka­da­şı imiş. Onun­la yıl­lar­ca be­ra­ber bu­lun­muş. Çay oca­ğın­da kar­şı­laş­tık. An­lat­tık­la­rın­dan çok et­ki­len­dim. Siz de din­le­yin is­te­dim. Bugün ben ders an­lat­ma­ya­ca­ğım. Bir­lik­te Amca’yı din­le­ye­lim”
An­la­tıl­maz bir he­ye­can at­mos­fe­ri­ne kap­tır­dık ken­di­mizi. Am­ca­yı din­le­me­ye kon­sant­re olduk. Amca an­lat­ma­ya baş­la­dı.
“Sev­gi­li ço­cuk­lar! Mer­hum Meh­met Akif, Ta­cet­tin Der­ga­hın­da iken ben de onun­la bir­lik­tey­dim. O sı­ra­lar, Yu­nan­lı­lar, Es­ki­şe­hir’den beri An­ka­ra üze­ri­ne yü­rü­yor­lar­dı. Amaç­la­rı; An­ka­ra’yı almak, Milli Kur­tu­luş ha­re­ke­ti­ni boğ­mak­tı.
Yunan Kuv­vet­le­ri Po­lat­lı­ya kadar gel­miş­lerdi. Top ses­le­ri­nin yan­kı­la­rı An­ka­ra’dan his­se­di­li­yor­du.
Yunan Kuv­vet­le­ri Ko­mu­ta­nı, basın men­sup­la­rı­nın “Türk­ler mi ye­necek, siz mi ye­ne­cek­si­niz?” so­ru­su­na “Bu so­ru­nu­zun ce­va­bı­nı An­ka­ra’da çay içer­ken ve­re­ce­ğim” gibi mü­te­keb­bir bir eda ile cevap ver­miş­ti.
An­ka­ra’da büyük bir en­di­şe vardı.
Hatta Mec­li­sin, Sivas’a ta­şı­ma­sı bile ko­nu­şu­lu­yor­du. İşte tam o es­na­da, Ta­cet­tin Der­ga­hı­na iki mil­let­ve­ki­li geldi. Akif ile ko­nuş­ma­ya baş­la­dı­lar.
“Neden bek­li­yo­ruz? Düş­man An­ka­ra’ya gir­mek üzere. Neden Mec­li­si Sivas’a ta­şı­mı­yo­ruz.” Gibi en­di­şe dolu söz­ler ko­nu­şu­yor­lar­dı. On­la­rın bu moral çö­kün­tü­süy­le yap­tık­la­rı en­di­şe dolu de­ğer­len­dir­me­ler kar­şı­sın­da, rah­met­li Akif yum­ru­ğu önün­de­ki tahta ma­sa­ya vu­ra­rak ayağa fır­la­dı. Eliy­le, An­ka­ra ka­le­sin­de dal­ga­la­nan Bay­ra­ğı bu mil­let­ve­kil­le­ri­ne gös­te­re­rek hay­kı­rır­ca­sı­na, daha sonra İstik­lal Mar­şı­nın ba­şı­na yaz­dı­ğı iki dört­lü­ğü okudu.
Kork­ma, sön­mez bu şa­fak­lar­da yüzen al san­cak;
Sön­me­den yur­du­mun üs­tün­de tüten en son ocak.
O benim mil­le­ti­min yıl­dı­zı­dır, par­la­ya­cak;
O be­nim­dir, o benim mil­le­ti­min­dir ancak.
Çatma, kur­ban ola­yım, çeh­re­ni ey nazlı hilâl!
Kah­ra­man ır­kı­ma bir gül! Ne bu şid­det, bu celâl?
Sana olmaz dö­kü­len kan­la­rı­mız sonra helâl...
Hak­kı­dır, Hakk'a tapan, mil­le­ti­min is­tik­lâl!
Bu hay­kı­rış benim ru­hu­ma öyle tesir et­miş­ti ki, yıl­lar sonra o ifa­de­le­ri İstik­lal Mar­şı­nın ba­şın­da gö­rün­ce, O’nun ruhen sa­va­şan as­ker­ler­le ve mil­let­le nasıl bir ruh be­ra­ber­li­ği içe­ri­sin­de ol­du­ğu­nu an­la­dım.
He­pi­niz bi­lir­si­niz, Akif ölüm anın­da ya­ta­ğın­da hasta ya­tar­ken ha­ya­ta veda etmek üzere ol­du­ğu­nu an­la­yan dost­la­rı, O’na şöyle bir tek­lif ya­par­lar.
 “Sev­gi­li üs­ta­dı­mız. İstik­lal Marşı ya­zı­la­lı yıl­lar geçti. Bu yıl­lar içe­ri­sin­de hayat şart­la­rı da de­ğiş­ti. Bu de­ği­şik­li­ğe uygun ola­rak, İstik­lal Marşı üze­rin­de bir de­ği­şik­lik yap­mak ister mi­si­niz?
 Akif, hid­det­le ya­ta­ğın­dan doğ­ru­lur ve şöyle der. “Susun! Ağ­zı­nız­dan yel alsın. O nasıl tek­lif? İstik­lal Mar­şı­nı ben mi yaz­dım ki de­ğiş­ti­re­yim. Onu Türk Mil­le­ti ka­nıy­la top­ra­ğa yazdı. Bende oku­yup ka­ğı­da dök­tüm yeni bir marş ya­zıl­ma­sı için yeni bir İstik­lal Savaşı ge­re­kir.”
Merhum Akif’i Rahmet v
YORUM EKLE