banner223

KADINA ŞİDDET, ÇOCUKLARA VAHŞET!

            Gün geçmiyor ki, tecavüze uğrayan, dayak yiyen, sokağa atılan, bıçaklanan, öldürülen kadın haberlerini okumayalım.
            Gün geçmiyor ki, her türlü istismara uğrayan, sokağa bırakılan, dilendirilen, çocuk haberlerini duymayalım.
            Toplum olarak öyle hale geldik ki, kadına ve çocuğa uygulanan istismarı gördükçe, gasp, yaralama, öldürme, hırsızlık her türlü ahlaksızlıklara artık razı olur hale geldik. İnanılmaz bir ahlaki ve kültür erozyonu yaşamaktayız. Olay olup bittikten sonra, bir takım tedbirlerin alınmasının çok da önemi olmadığını hepimiz biliyoruz. Bütün mesele olay olmadan evvel, olmamasını önleyecek tedbirler almak.
            Kalp kırmanın Kabe'yi yıkmak ile eş tutan, elinden ve dilinden hiç kimseye zarar gelmeyen insan mümin insandır, inanışına sahip bir toplumdan, vahşeti nerede ise " normal " görmeye çalışan bir toplum haline nasıl geldik?
            Din aynı din, Kitap aynı kitap, Allah ve Resulünün emir ve yasakları aynı emir ve yasaklar. Peki değişen ne? Anlayış mı? Bakış açısı mı? Hayat tarzlarının değişime uğraması mı? Peki ne oldu da bu kadar değişime uğradık.
            Aslında çok basit! Yıllarca yavaş, yavaş hassasiyetlerimizin yerine, bizimle alakası olmayan anlayışlar sokulmaya çalışılmadı mı? İstisnasız hepimiz kendimizi sorgulayalım. Dün asla olmaz, hayır dediğimiz birçok şeyi bugün kabul edip yapmıyor muyuz? Dün ayıp olur, saygısızlık olur, dur aman kırmayım, incitmeyim dediğimiz birçok şeyi yapmıyor muyuz? Dün değerlerimizi yaşarken mutluyduk, bu gün o değerlerden yüz çevirip mutsuz olmadık mı? Her birimiz bu yanlış anlayışı körükleyen, hal, hareket ve davranışlarda bulunmuyor muyuz? Yaşanan her olumsuzluktan kendimizde birazcık sorumlu değil miyiz?
            Paraya, pula, mala, zevk-i sefaya eğlenceye düşkün, rahat yaşamak için her yola başvurma, kendi çıkar ve menfaatlerimizi için başkalarının hayatını hiçe sayma, yalan, sahtekârlık, üç kağıt, her türlü ahlâksızlık gibi gayri insani yaşam tarzı hangimizin hayatında ne kadar var? Dürüstçe bunu sorgulayabilip, hatalarından ders çıkartıp döne bilen kaç kişi var? Veya bütün bunları zaman içinde bilinçaltımıza işleyen, kültür emperyalizminin farkın damıyız? Bundan kendimizi, çocuklarımızı ne kadar koruyabiliyoruz?
            Öncelikle bir şeyin altını çizelim! Kadına şiddetten tutunda, yaşanan çocuk vahşetine varıncaya kadar birçok acı veren toplumsal olaylar için cezalar kesinlikle caydırıcı hale gelmeli. Özellikle hemen, tecavüzcülere, vatan hainlerine, bilinçli ve kasıtlı olarak insan hayatına son verenlere mutlaka idam getirilmeli. Bunu geciktirmenin vebali unutulmamalıdır.
Her türlü saldırıya maruz kalan kültürümüz, mutlaka korunmalı, başta milli eğitim olmak üzere bunu engelleyici tedbirler alınmalı.
            Dünyevileşmeyi cazip hale getiren saldırılara karşı ciddi önlemler alınmalı.
İnsanımız arasında, "Gönül Köprüsü" kurulmalı. Kültürümüzün hayat haline gelmesi için her türlü eğitimin verilmesi bizin öncelikli görevlerimiz arasında olmalı.
Her türlü şiddetten, tecavüzden tutunda, ahlaksızlığa, toplumsal barışı bozan her türlü anlayışa varıncaya kadar yok etmek istiyorsak, Allah ve Resulünün emirleri gönüllere nakış nakış işlenmeli. Çünkü orada, yaratılmışların en kutsalı insan vardır. İnsana duyulan sevgi, saygı, gönül kırmamak vardır. Allah'ın rızasını kazanmak için iyilik yapma, insana hizmet etmek, toplumu yüceltmek vardır. Yardımlaşma, dertlerini, sorunlarını, sıkıntılarını giderme vardır. Kul hakkını yememek vardır. Dürüst, namuslu, ahlaklı, faziletli, erdemli insan olmak vardır.
            Bir anlayışta, bir yaşam tarzında, asgari olarak bunlar yoksa, onun adı asla İslam değildir. İndirilen değil, uydurulan dindir. Biz çocuklarımızın nasıl yetiştiğini de sorgulayalım. Beyinleri, Batı Kültürünün etkisi ile mi doluyor yoksa Türk Kültürünün etkisi ile mi?
Yöneticiler nasıl bir vebal altında olduklarını, ateşten gömlek giydiklerini, her olayın en büyük sorumluluğunun kendileri olduklarını asla unutmamaları gerekir.

YORUM EKLE