banner221

Lozan Antlaşmasında Olduğu Gibi, Türkiye Cumhuriyeti

Bu haftanın başlangıcında ortaya çıkan kriz tartışıldı, tartışılmaya da devam ediyor.

Her krizde olduğu gibi, bu krizde de tarafların kim olduğu konusunda, büyük bir kargaşa var.

Tarafları tanımlayalım. Bir tarafta, kâğıt alıp satan üretmeden kazanan imtiyazlı servet sınıfı var. Öte tarafta ise ulus-devlet ve onu, şimdilik yönetenler var.

Bir tarafta paranın ustaları öte yanda paranın köleler…

Paramızı basan, bize satan bu imtiyazlı servet sınıfı, ulus devlete neden abandı? Çünkü krizin bedelinin ulus-devlet üzerine yıkılması gerekiyor.

Yani karlar özelleştirilecek, zararlar halka bölüştürülecek.

Bunun için temel mevzi neresidir? Paranın basıldı kale neresiyse orasıdır.

İmtiyazlı sınıfın ilk hedefinde, Merkez Bankası vardı. Merkez Bankasının, sözde bağımsızlığı üzerinden, yıllardır manipülasyon yaparak, oldukça ileri bir konum kazanmışlardı. Hatta paranın nasıl üretildiği ve nasıl özelleştirildiğinden haberi olmayan, aydın sınıfını da yanlarına alarak.

Öyle bir imaj yaratılar ki, Merkez Bankası bağımsız olursa, halkımızın bundan kazançlı çıkar… Oysa Merkez Bankasını Başkanı hariç, her unsuru imtiyazlı servet sınıfının temsilcilerinden oluşmaktaydı. Yönetilmesinin özünü de servet sınıfının ideolojisi belirliyordu. Halk zaten orada yoktu.

İmtiyazlı servet sınıfı tarafından öteden beri propaganda edilen temel hususlar; bakıldığında çok haklı ve insandan ve milletten yana hususlardı.

Acaba gerçekten bu hususlar halk yararına mı, yoksa imtiyazlı sınıfın başka imtiyazlar kazanmak ya da en azından, elde ettikleri mevzileri pekiştirmek adına mı bu mücadeleyi veriyorlardı?

Öngörülebilirlik, şeffaflık gibi unsurlar olursa, yatırım yaparız imajını yarattılar.

Öngörülebilirlikten kast ettikleri; ulus devletin alacağı kararlardan önceden haberdar olmak ve o kararlara ortak olmaktır. Yani ulus devletin alacağı kararları imtiyazlı servet sınıfı ile birlikte almak.

Uygulanan ekonomi programlarından- ki bu programlar da finans kapitalin ulus devlette dayattığı programlardı- ötürü ortaya çıkan felaket ekonomik durum da göz önüne alındığında, imtiyazlı servet sınıfının son hareketi, onlara zafer getirecek yönde geliştiğini söyleyebiliriz.

İmtiyazlı servet sınıfının bir önceki krizler döneminde elde ettiği mevzileri, yeniden, ulus devlete dayatarak, şantaj yaparak, bir ileri mevzi daha elde edeceğini şimdiden söylemek kehanet olmaz.

YORUM EKLE