“Bizim Davamız İ’lay-ı Kelimetullah için Nizam-ı Âlem”

                      “Bizim Davamız İ’lay-ı Kelimetullah için Nizam-ı Âlem”
        Değerli okuyucularım;
        İ’lay-ı Kelimetullah için Nizam-ı Alem, ırkları, kavimleri, milletleri ezmeden, inkar etmeden, zayıflatmadan, bir değerinin tahakkümüne sokmadan, birer ademoğlu olarak kendi milli şahsiyetleri ve şuurları içinde tutarak, küfürden, batıldan, haramdan arındırarak huzura kavuşturmak demektir. 
O, imani öfkenin koskocaman çadır kurduğu koca yürek…
       O, Allah ve Resulüne duyulan aşkın, mahkeme huzurunda bile takiyesiz hakikati haykırttığı kahraman… Üç Tuğ ve Hilâl: Hilâlin içindeki üç tuğ Hakimiyet, Devlet ve Milleti temsil eder. Nizam-ı Âlem Ülkücülerinin devlet anlayışı "millet için devlet" anlayışıyla izah edilebilir. Devlet millet için vardır. Milletin mutluluğu, huzuru, namusu, onuru için vardır. Eğer devlet bu aşamada başarısız olmuş, çatısı olduğu topluluğun huzurunu sağlayamamış, onurunu zedelemiş veya zedelenmesine engel olamamış ise, devlet olma niteliğini de kaybetmiş demektir. O, Mamak zindanlarının karanlık duvarlarını duaları, zikirleriyle nurlandıran iman işçisi…
       O, Şarkışla’nın Elmalı köyünde tarlada elinde tırpanla buğday biçerken güneşin kavurduğu Anadolu insanının siyah beyaz portresi…O, ayağının altındaki toza kurban olduğumuz Allah Resulünü(s.a.v.) uyandırmamak adına, topuklarına dişlerini geçirip zehrini akıtan yılana iki damla gözyaşıyla karşılık verip iki cihan serverinin yazdığı reçeteyle dili damağında Allah’ı zikrederek şifa bulan Hz. Ebubekir misali, işkence hanelerde Filistin askısında bedenine elektrik verilirken Allah’ı zikrederek cuntacılara meydan okuyan bir mümin… O, yıllarca haksız yere zindanda tutulduktan sonra dışarı çıkınca “Yarabbi kahrında hoş lütfunda hoş”, diyerek Allah davası yolunda mücadelesine saniye ara vermeden devam eden dava kararlılığının remz şahsiyetlerinden…
       O, kendi içinde oluşturduğu tek kişilik medeniyet ile, kendinden zuhurun mekan sınır hudut tanımayan ve tek başına dünyaya meydan okutan cesaretin emsalsiz örneği…
O, sistem tarafından ezberletilen şarkıya muhalif, koronun aykırı sesi…

       O, Hak yoluna adanmış bir ruhun anadan, yardan,Serdengeçişi…Dünyalık hiçbir şeye talip olmadan, ötelerin ötesine doğru müspet bir adım atmanın telaşına kapılmış bir Anadolu çocuğu…O, şehadet mertebesine erene kadar muhacir muamelesi gören ama hakikatinde bu memleketin öz mü öz evladı…O, kökü 14 asrı dolanıcı bir idealin, siteme alternatif bir iddianın, Türk’ün altın kabının içinde İslam’ı parıldatma davasının 21. Yüzyıldaki Lideri…O bizim Şehit Liderimiz, babamız, canımız Muhsin Yazıcıoğlu!
      Rabbim şehit Liderimizin ve onunla beraber şehadet mertebesine eren Şehit Alperen Erhan Üstündağ, Şehit Alperen Yüksel Yancı, Şehit Alperen Murat Çetinkaya ve Şehit gazeteci İsmail Güneş’in şehadetlerini kabul etsin,mekanlarını cennet etsin İnşallah…
     Şahıslarla kaim olmayan bir mücadeleyi “Var Kıran”, bizlere yaşanılabilir bir dünya hayali kurduran 14 asrı dolanıcı nefes kesilmişse, o nefesten bir soluk bile alamıyorsak artık yok olmaya mahkumuz demektir. Cemiyet meydanında binlerinin borazancılığını yapmak gibi bir davamız olmadı hiçbir zaman. Ben şundan eminim ki peşimizde kasırga gibi hissettiğimiz o “nefes” manevi bir kuvvetle yarış atları gibi patlarcasına koşturmuştur arkadaşlarımızı. Bu davaya gönül vermiş samimi her bir arkadaşımız varamasam da yolunda ölürüm diyen “karınca olmaya”, ateşi söndürmek için kaleye ağzıyla su taşıyan “balık olmaya” talip olmuştur. Samimiyeti bizlere taş çıkaracak yüzlerce arkadaşımız onlarca yıldan beri verdikleri mücadeleleriyle isimlerini ön plana çıkarmadılar ama samimiyetleri ve ihlâslarıyla ve dualarıyla hareketi ayakta tuttular. Kerameti nevi şahsına münhasır görmek, “var edene” kafa tutmak demektir. Tek bahşeden Allah’tır! (c.c.) Şeref, izzet, nimet O’ndandır. Eğer var isek varlığım ne Ali’ye, ne Veli’ye, ne bir cemiyete,ne de kabileme ne taşa, ne toprağa, varlığım beni var eden Allah’a armağandır. Bu hissiyatla Azrail’in nefesimizi kesmek için boğazımıza sarılacağı güne kadar bu dava uğruna mücadele etmek üzerimize farzdır. Üzerimize farz olduğuna iman ettiğimiz bu mücadeleyi hasbel kader işgal ettiğimiz makamları işgal ettiğimiz için sürdürecek değiliz. Bu dava yeri gelince şehit olacağını bile bile zalime karşı tarih boyunca gösterilmesi gereken mukavemeti sürdürülebilir kılmak adına “Hüseyini” duruş sergileyenlerin davasıdır. Şahıs olarak belki kenarından bile geçemeyeceğimiz bu tavırları gösterecek samimiyetimiz olmasa da, peşine düştüğümüz misyonun altın kabına el sürmüşler olarak, üzerimize tükürseler de gül atsalar da aldırış edecek değiliz, etmemeliyiz!
       Kavgamız “Zulüm Azrail olsa hep Hakk’ı tutacağım, mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir!” mısralarını defalarca haykırdıktan sonra Keş Dağları’na helikopteri çarptırılıp şehit edilen liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun kavgasıdır!”
       Rabbim istikamet üzere olduğu müddetçe hareketimizi kıyamet gününe kadar hep var etsin. Başkanından çaycısına kadar, İ’lay-ı Kelimetullah için Nizam-ı Âlem davası yolunda mücadele eden mensuplarından razı olsun. Ahirette Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sancağı altında tek bireyini bile kaybetmeden hizalanan bir teşkilat olmayı bize nasip etsin!
       Nizâm-ı Âlem verecek bir can borcu olduktan sonra "Ha urganda, ha yorganda" diyenlerin ezgisidir... Darağacında doğan Anka kuşudur..Cevher Dudayev'dir,  Nizâm-ı Âlem... Aliya İzzet Begoviç'tir...21.yüzyılda yankılanacak en gür sedadır..
Türküsü Mehter olan ülküdür… Selam olsun zulme karşı koyanlara
Ve haksızlık karşısında susmayanlara...

       Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…




YORUM EKLE