banner221

Piyasa İslam’ı ve Kapitalizmin Yapısal Kriz

Siyasal İslam iktidara geldiğinde, daha ileri İslamlaşmanın kapitalizm ile olan ilişkileri çok tartışılmıştı.

Piyasa İslam’ı kavramı, burjuvalaşan İslamlaşma sürecine işaret ediyordu.

DİKKAT!  Yazıları eposta olarak al

Dinsel ve ekonomik alanların karşılıklı etkileşimi sözde siyaset tarafından belirlenecekti. Esas belirleyici olan kapitalizmin kendisi ve onun krizleri oldu.

Oysa Kapitalizm İslam-ı dönüştürmüş, İslam kapitalizmi dönüştürememişti.

Özelleştirmeler ve refah devletinin bertaraf edilmesiyle, İslamlaşma, kapitalizmin başarısına endekslenmiş oldu.

Kapitalizmin, Müslüman ülkelerde yayılması, İslam’ın bir başarısı değil, Batı emperyalist kapitalizminin bir başarısıdır. Eğer başarı denirse…

Özel sektör dindarlığı üzerine yapılan araştırmalar; Piyasanın hem İslamlaşmayı hem dini bireysel düzeyde yaşamak isteyen, laikliğin gerilemesine neden olmuştur.

İslam piyasa birlikteliği hem İslamlaşmaya hem de laikliğe darbe vurmuştur.

Amerikan muhafazakâr düşünce dünyası ile şekillendirilen kapitalizm böyle bir kapitalizmdi.

Müslümanlar, burjuva yaşam tarzına ayak uydurarak, İslamlaşma stratejisinden uzaklaşıyordu.

Bir başka eşdeyişle, Müslümanlar, burjuva yaşam tarzına ayak uydurarak, İslamcılıktan vaz geçiyorlardı. Ateizmin yükselmesi bunun işaretiydi.

Ancak, kapitalizmin yapısal krizi, kapitalizmin felaketi, İslamlaşmanın suçu olarak ortaya çıkıyor. Elbette, Siyasal İslam’ın emperyalist kapitalizmi benimsemiş ve o iddia ile iktidara gelmiş olması, bedeli ödeyecek olanların da Siyasal İslam olmasını gerektiriyor.

Özetle, seçimlerden sonra, siyasal İslam tasfiye olup, yerine laik bir iktidar gelecek gibi duruyor.

Görünen odur ki, seçimden sonra, İslami burjuvazi ile laik burjuvazi, (emperyalist) kapitalizm için birlikte çalışacakladır.

Elbette siyasal kadroların birlikte çalışacağını kast etmiyorum. Ekonomik yapıda olacak birlikteliği kast ediyorum.

Hem Siyasal İslam’ın tabanı hem de güvencesiz çalışan laikler için değişen bir dünya olmayacak.

Toplumun özlediği bir refah devleti gene olmayacaktır.

Servet sınıfı, çalışanların, yaşam koşullarını yükseltilmesi konusunda, bir ödünde bir fedakarlıkta bulunmazsa, sömürü aynı hızda devam ederse, iktidarların el değiştirmesiyle, fazla bir şeyin değişmeyeceği şimdiden bellidir.

Aşırı sömürünün, aşırı eşitsizlik yaratığı bir ülkede, refah devletine dönüşü sağlayacak, radikal kararlar gerekmektedir.

Aspirin tedavisi” çelişki üzerine çelişkinin biriktiği bir ülke için çare olmaz.

Diyeceksiniz ki, biriken siyasal ekonomik sorunları çözebilecek, radikal kararları alabilecek tek yol devrimdir. Lakin devrim için bozulan sosyal yapı uygun değildir.

Halkın yararına çalışan bir düzen kurulmadan, istikrarı elde etmek mümkün görünmüyor.

Finans kapitalin ülkemize verdiği tahribatı onarmak ve yeniden refah devletini kurmak, on yılımızı alacak gibi duruyor.

[email protected]

YORUM EKLE