banner221

Rus Edebiyatında Dev Romancılar..

Toplumsal gelişmeler edebiyata ve romanlara yansır, Edebiyat ta elbette toplumsal gelişmeleri etkiler.

Toplum ve Edebiyat arasında karşılıklı etkileşimler bulunur.

Bu iki olgu arasındaki etkileşimin nasıl ve ne zaman olacağı konusunda kesin bir öngörüde bulunamayız.

Siyasal iktidarlar edebiyatı denetlemek istiyorlardı.

Baş sansürcü elbette ki çardı.

Politik edebiyat ve edebiyat eleştirisi geliştikçe, Rus entelektüeller en kaliteli eserleri okuma fırsatı buldu.

Sanat ve edebiyat toplumu yakından etkilese de toplumsal yaşam ve insanın günlük pratiği hep canlıdır, somuttur.

Teori gridir, bozkırdır, ama yaşamın ölümsüz ağacı hep yeşildir..

Lenin klasik Rus edebiyatının her zaman siyasetle iç içe olduğunu birçok kişiden daha iyi biliyordu.

Lenin, Gonçarov’un Oblomov kitabını çok severdi.

Roman toprak sahibi seçkinlerin tembelliğini, uyuşukluğunu ve ne kadar boş olduklarını anlatıyordu.

Ülkedeki yazarların ayrıldığı konu, rejimi devirmek için gerekli yöntemin ne olduğuydu.

Puşkin 1825’te I. Nikolay’ın tahta geçmesine karşı başlayan Aralık ayaklanmasını desteklemişti.

Gogol kölelere yönelik baskıları hicvetmiş, sonra hemen geri adım atmıştı.

Turgenyev çarlığı eleştiriyordu ama terörü öven nihilistlerden de nefret ediyordu.

Dostoyevski’nin anarko-terörle flörtü, St. Petersburg’da yaşanan korkunç bir cinayetin ardından tümüyle aksi bir yöne evrilmişti.

Tolstoy’un Rus mutlakiyetçiliğine olan saldırısı Lenin’i memnun etmişti, ama mistik Hristiyanlık inancı ve pasifizmi hoşuna gitmiyordu. Lenin bu kadar yetenekli bir yazarın nasıl aynı anda devrimci ve gerici olabileceğini soruyordu.

Yarım düzine kadar yazısında Lenin, Tolstoy’un eserlerindeki derin çelişkileri bulup çıkarmıştı. Lenin’in Tolstoy’u berrak saptamalar yapabilen bir yazardı, romanları köylülerin ekonomik olarak sömürülmesini ve toplu öfkesini anlatıyor ama bir çözüm önermiyordu.

Tolstoy, devrimci bir gelecek hayali kurmak yerine daha basit olanın ütopyacı görüntüsünde, yani Hristiyanlığın geçmişinde bir avuntu arıyordu. “Rus Devrimi’nin Aynası olarak Leo Tolstoy” başlıklı yazısında Lenin, Tolstoy’un düşünceleri ve doktrinlerindeki çelişkilerin tesadüf olmadığını, bu çelişkilerin 19’uncu yüzyıl sonunda Rusların yaşamındaki çelişkili koşulların bir yansıması olduğunu yazmıştı. Yani Tolstoy’un çelişkileri, Lenin’in siyasi analizleri için yararlı bir rehber oldu.

Lenin, Dostoyevski’nin “acıya tapınma” fikrinden hiç hazzetmemiştir ama yazdıklarının gücü reddedilemezdi.

Lenin’in ve hatta tüm radikaller ve devrimciler kuşağının üzerinde muhtemelen en güçlü etkiyi bırakan yazar ise, Nikolay Çernişevski’ydi.

Bir rahibin oğlu olan Çernişevski, materyalist bir filozof ve bir sosyalistti.

Ütopyacı romanı “Nasıl Yapmalı?”, siyasi düşünceleri nedeniyle hapsedildiği St. Petersburg’daki Peter ve Paul Kalesi’nde yazıldı. Hapishaneden kaçak yollarla dışarıya çıkartılmış olması, kitaba ayrı bir ruh katmıştır. Bu kitap, (Çernişevski’nin mektuplaştığı) Marx’la tanışmasından uzun süre önce Lenin’i radikalleştirmiştir. Lenin de eski radikal halkçı yazara saygı niteliğinde bir hareketle 1902’de yazılan ve yayımlanan ilk büyük eserine “Ne Yapmalı?” adını vermiştir.

Kendi zamanına ait ve Rus entelektüellerinin terör sonrası döneminde önemli rol oynamış bir eser.

Kuşkusuz her yönüyle, özellikle de cinsiyet eşitliği ve kadın erkek ilişkileri açısından çok radikal bir kitap. Ayrıca nasıl mücadele edileceği, düşmanın nasıl betimleneceği ve belirli kurallara göre nasıl yaşanacağı konusunda da radikal.

Çernişevski gençler arasında oldukça popülerdi. Turgenyev bu yazarı çok kıskanırdı, kıskançlığının yanı sıra, toprak sahipliğini yok edecek ve toprakların köylülere dağıtılmasını sağlayacak bir devrim isteyen yazara derin bir siyasi düşmanlık besliyordu.

Lenin, gençlerle tartışırdı, Nasıl Yapmalı’nın derinliğini ve bakış açısını anlayamayacak kadar genç olduklarını söyleyerek onlara çok sert tepki gösterirdi.

Çernişevski ancak 40 yaşından sonra daha iyi kavranacaktır.

Sorsalar bana hangi kitabı yazmak isterdin diye, Nasıl Yapmalı’yı, Demir Ökçe’yi, Toprak Uyanırsa’yı, Gorki’nin bazı romanlarını, İçimizdeki Şeytan’ı diye devam ederdim..

Ama elbette, Öz Peşinde, Fatsa Öyküleri, Üretken Türkiye ve Yanağım Yanağında isimli kendi kitaplarımdan sonra ya da bunların yanı sıra diye de eklerdim..

YORUM EKLE