Silahlı Tehdide Karşı Direnme

Amerikan emperyalizminin tehditlerinin gittikçe arttığını görüyoruz. Yunanistan ile Ege Denizinde, ortak tatbikat yapması, Cizre’nin karşısında, Ayn Divar’da, yeni ve büyük bir üs kurma çalışmalarına başlaması, Kara Deniz’e savaş gemileri getirmesi tehdidin yükseldiğini gösteriyor.

İktidarın, Biden yönetimi ile antlaşmaya hazır olduğuna dair verdiği demeçler ve girişimlerin, işe yaramadığını, Ayn Divar üssünde ısrarcı olmalarından ve askeri sevkiyatların devamından anlıyoruz. ABD’nin Suriye’de kalma iradesi, yani Kürdistan kurma iradesi, bölge stratejisinin esasını teşkil ediyor.

Hatta iktidarın, ABD ile uzlaşma uğraşlarının içinde; bölgede, kazan-kazan’a (win-win) hazır olduğunu ifade etmesine karşın, ABD tarafından bir uzlaşma işareti gelmemiştir.

Oysa Türkiye’nin kazan-kazan ile kazanacağı bir şey yoktur. ABD’nin Suriye’yi bölmesine evet demek anlamına gelir.

Amerika’nın PKK/PYD gibi unsurları kullanmaya devam edeceğine dair iradesi, güçlenerek devam ediyor. Stratejinin, taktik alanda vekalet savaşını sürdüreceği, vekalet savaşının yetmediği alanlarda ise başka araçların da kullanılacağı açıktır.

Amerikan silahlı ve silahsız tehditleri bu kadar açıksa ve uzlaşmaya da yanaşmıyorsa, biz ne yağacağız?

Yukarıda izah etmeye çalıştığım tehditler, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına karşı sürdürülen tehditlerdir.

Evet, iktidarın bu tehditleri savuşturacak ve yeni ittifaklar kurarak, iç birliği sağlayarak, ülkeyi düzlüğe çıkaracak bir yönetim göstermediğini biliyoruz.

Bu ahval ve şartlarda, iktidara düşen görev; iç cepheyi birlik halinde tutmaktır. Gel gör ki iktidar sürekli iç birliği dinamitleyecek tavırlar alıyor.

Türkiye’nin en büyük gücü ülkesine karşı bir saldırı olması durumunda, ortaya koyduğu birlik ruhudur. Bu ordunun gücünden da daha büyük bir kuvvet demektir.

Kurtuluş Savaşında, ülke Osmanlı hanedanının teslim olmasına rağmen, kendisini koruyacak gücü yaratmış ve kendi iç birliğini sağlamıştır.

Halkımızın böyle de bir hasleti vardır.

Lakin bu kadar yüksek tehditler olmasına ve iç birliğe en fazla ihtiyacımızın olduğu bir dönemde, iç birliği ayrıştırmaya çalışmak akıl alacak gibi değildir.

İran 1953 yılından beri, Amerikan emperyalizmine karşı silahlı ve silahsız olarak direnir. Bu direnişi gerçekleştirirken birkaç kez iktidarda değişmiştir. Ama direniş devam etmiştir. Halkının direnişi ve iktidarların yürüttüğü savunma stratejileri etkili olmuştur. Bunların dışında onların direnmedeki en önemli artıları, ekonomilerini Batı ekonomileri ile birleştirmemiş olmasıdır.

Bizi, ABD tehdidi karşında ayrıştıran ve bölünmelere neden olan ise, içeride uyguladığımız Batı bağımlı ekonomik siyasetlerdir.

Zaten ekonomi ve gelir dağılımından ötürü, ortaya çıkan ayrışma varken, bir de iktidar söylemleri ve hakaretleriyle ortaya çıkan ayrışma ile milletin uğraşmaması gerekecektir.

ABD gibi bir güce direnmek için iç birliğin her şeyden daha önemli olduğunu önce iktidar bilecektir ki direnebilelim.

YORUM EKLE