Vee, Yaş Elli, Yolun Yarısı Eder!…

Ve elliyi devirdik. 

Yaş Elli, Yolun Yarısı Belli.

Kendi açımdan en güzeli şu oldu benim için. Her yeni yıl, her yeni gün, bana çok daha güzellikler, mutluluklar başarılar kattı. Her yeni gün, hep kazandım, hala kazanmaktayım. Kazanmak ve kaybetmek gerçi ayrı bir konu. ‘Nice kazançlar vardır ki, kaybedilesi, nice kayıplar vardır ki, aslında kazanılmış denilesi….’ Bu sözümü yazı başlığı yapıp başka bir güne bırakalım.

Ahmet diye başladı Ebeveynim hikayeye…

Beş yaşımdan beri hayat öykümdeki rolü kendim devraldım. Diploması bile olmayan merhum anacığımın, mal güderken, (Hayvan otlatırken oluyor dantellektüel söyleyişi))) bana hem büyük harf hem küçük harf ile dört buçuk  yaşımda okuma yazmayı öğretmesiyle başladı bütün suç. Gariban bir köylü çocuğu olarak… Biliyor musunuz, bir insanın başarısını görmek için, neleri elde ettiğine veya elinde tuttuğuna bakılmaz. Bulunduğu yere nerelerden geldiğine bakılmalı. Zira, mal mülk makam mevki ve para, haksız yere de elde edilebilir, mirasla da elde edilebilir. Ama ebeveyninden teslim aldığı şey, bir canı, bir de beş veya on yaşa kadar gelmiş / getirilmiş fiziksel bedeni varsa bir kişinin, bundan sonraki elbet bizim, ebed bizimdir.

Veee, En Güzel Başarılar, Hakkıyla Elde Edilen Başarılar!

İş ve sosyal yaşamda hakkınızla bir yerlere geldiyseniz, hem geldiğiniz yere demir atmış olursunuz, hem göğsünüz kabarık her daim mutlu ve huzurlusunuzdur. İşte ben bu süreçleri yaşamakta olduğumdan dolayı çok mutluyum. Şu anki mutluluğumu, başarımı alın terimle ve barış içinde haksızlık yapmadan geçirdiğime inanıyorum canı gönülden.

“Yaş Elli Yolun Yarısı mı Olurmuş!” Demeyin, Diyemezsiniz!

Diyemezsiniz, çünkü, ben yaş kırk yolun yarısı dediğimde on yıl önceydi ve bu gün ortalama yaşam süresi yüze çıktı.))) Ben de işte o yaşın tam ortasındayım. Altmışa geldiğimde yaş altmış, yolun yarısı eder demeyeceğim, belki şunu derim, yaş altmış, ömrüme ömür katmış, ya da yarısı dibe batmış.))) filan derim. Biliyorum. 60 yaşımda da yine sizlerle ve gelecek 120 yaşın planını konuşuyor olacağız. Kozmozun tevafuk kodlarında bir kazaya kurban gitmek yoksa eğer.

Neydim: Bir gariban köylü çocuğu,

Ne Oldum: Kozmozun kodları arasında zamanını en iyi şekilde geçirmiş, YOLDAKİ YOLCU oldum. Her saniyemin kıymetini bilerek, tekamül sürecimi ilerleterek…

Bireysel yaşamımı kurumsal hale getirip üreterek didinerek EMEK VEREREK, YÜREKTEN TERLEYEREK!

Ne Olacağım: Demin dediğim gibi, kozmoz bir kaza bela kodlaması yapmadıysa ne olacağımı çok iyi biliyorum. Bir kere, bütün kaslarım fonksiyonunu yitirse bile, beyin hücrelerim, aksonlarım ve dendritlerim, (nöronlarım) fonksiyonunu yitirene kadar, son nefesime kadar EMEKLE ÖZGÜVENLE çalışmaya devam edeceğim. Mumm yakacağım sürekli, şikayette edeceğim belki ama her şikayetimin ardında mutlak bir aydınlık olacak. Eleştirilerimin peşinde öneriler olacak. İnsanlığa dair, medeniyete dair. Hatta beynimdeki organik hücreler sona bile erse, yapay bilgi ve sinir ağım, ilelebed varlığını devam ettirecek. Bunu biliyorum. Kim ne derse desin, TEKNOLOJİ BENDEN YANA!

Ve Kar Zarar Tablosu:

Fakülte:

Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanacağımı biliyordum, çünkü çok çalışmıştım ve orayı istiyordum. Hatta Fatsa’da otobüs biletçisi huysuz sarı bir adam vardı. Bana nerde okuyosun dediğinde Siyasal Bilgiler Fakültesi demiştim. Bunu söylememin bir ay ardından Siyasalı kazandım. Hatta hatta, Ankara Siyasal’da üniversite sınavına girerken, bu okulu kazanacağım demiştim, kazandım. İstanbul’u hem de rüyalarımın şehri. İyi ki İstanbul Siyasallıyım. İkinci yıl sonunda Ankara Siyasala geçme notunu elde ettim ama ben yatay geçişle Ankara’ya geçmek istemedim. Çünkü İstanbul Aşkımdı. Ve ben İstanbul’u içiyordum. Canlı canlı, her hücresiyle.

Fakülte yemekhane ve tuvalet duvarlarından topladığım esprileri, kendim de ekleyerek ve çalışarak onları dönüştürerek Bizim Duvarlar kitabını çıkarmıştım taaaa, 25 yıl önce ve o kitabım, genel Kategoride En çok satanlar (best seller) ilk yedinci sırada tutunabilmişti uzun bir süre. Tabi Merhum Turgut ÖZAL’ın daha lisedeyken, başımı sıvazlaması ve gözlerimin içine bakarak sizi özenle yetiştiriyoruz demesi içimde dönüşümü başlatmıştı. 1988 yılında bir dergide daha lise öğrencisiyken ilk köşe yazımı yazmıştım, 1989 yılında ilk şiirimi aruz ile başlayıp, heceyle bitirmiş,  ve Ayasofya’ya  ithaf ederek ulusal büyük bir gazetede yayınlatmıştım. Siyasal’da öğrenciyken hiç ders kaçırmadım. Devam zorunluluğu bile yoktu. Hiç bir sosyal etkinliği de kaçırmadım. Bir yandan siyasal okurken, bir yandan da o zaman basın yayın yüksek okulu, şimdiki İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğleden sonra okuyordum. Kendi fakültemde derslere giriyor, iletişimde öğrenci olan bir arkadaşla kaçak öğrencilik yapıyordum.)))) Şimdiki bilişim ve iletişim bilim dallarına yakınlığım ve yatkınlığım buradan geliyor. Sevgili Nurdoğan RİGEL hocanın ve İletişimdeki Ersan İLAL hocanın az derslerini dinlemedim. Son sınıfa geldiğimde Yıllık çıkacak kim çıkaracak tartışması içinde buldum kendimi. Sağcılar, Solcular anlaşamıyordu. Neyse ki her zamanki gibi ortada olan ben gönüllü oldum, üzerimde uzlaşıldı ve Siyasal 93 Yıllığının Yayın Kurulu Başkanlığını üstlendim. Bu apayrı bir macera. 93 lü yıllarda yıllık çıkarmak! Bir taraftan da MGV bültenleri çıkarıyorduk. Müstear isimle. Sevgili Kudret Bülbül, Fatih Savaşan, Harun Büber ve Yusuf Okan Kavuncu ile. Şimdi Fatih (hocam))), Sakarya Üniversitesi Rektörü. Kudret (abi)) Bir dönem MİT Müsteşar yardımcılığı yaptı. Hala öğretim üyesi. Bir taraftan da Mezunlar Derneğimizin “Akademos” dergisine yazı kotarıyorduk. Ne sağdaydım, ne solda. Şu an bertaraf vaziyetindeyim.)))))) Şikayet etmiyorum, keyfini sürüyorum. Zira bilim tarafsızdır. Sonra Hüseyin Yayman, (Şimdi Hatay Milletvekilimiz) Erhan Ziya Sancar, İzzet ile o zamana göre son on yıla damgasını vuran Cumhuhbaşkanı Merhum Özal için anı taziye defteri açtık. Solcu Sağcı çatışmasında burnumun önünden vınlayarak geçen yumruk kadar taşın teğet geçmesiyle ölümden teğet geçtim…))) Orak ve çekice tapanlar ile, etnisiteye tapanların radikal islamcılıkta mangalda kül bırakmayanların zamanı gelince kol kola girip ne güzel(!) zulumkar ve azman liboş olduklarını gördüm. Pisipisine gitmemenin şükrancalığı içindeyim.)))

Hukuku SBF de öğrenirken, ‘eşitlik’ ile ‘adalet’in birbirinden farkını kafasına çakarlar adamın. İlericilik ve gericilik diye bir şey olmadığını, sadece farklı toplumlar olduğunu sindirirler insana. Siyah ve beyaz diye basit renk olmadığını, asıl zorluğun grinin içindeki tonları ayırmak olduğunu anlatırlar insana siyasalda. Ord.Prof.Dr. Sıddık Sami Onar, Ord.Prof.Dr. Ali Fuat Başgil, Prof.Dr. Tarık Zafer Tunaya isimlerini iliklerinizde hissedersiniz. Ceza Hukuku, Ceza Muhakemeleri Usulü Hukuku, Kriminoloji ve Türkiye’nin Toplumsal Yapısı,  derslerini Ord.Prof.Dr. Sulhi DÖNMEZER‘den almaktan, onun üç ciltlik “Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku  kitabını, Nazif Hoca’nı İktisadi Olaylar Tarihi kitabını okuyarak eskitmektir bana göre siyasallı olmak… Ali Ülkü Hocadan idare hukukunu, Bakır Çağlar’dan Anayasa Hukukunu dinlemektir siyasallı olmak… Ve Ersan İlal’dan sivilliğin ve özgürlüğün dibini vurmaktır siyasallı olmak….

Fakülte Sonrası:

Fakülte son sınıftayken, yüksek lisans hayalini kurmuştum. Hem sevgili Prof.Dr. İlter Turan bana akademisyenliği aşılamıştı fakültenin ilk gününde. Hem de sevgili büyüğüm, aile dostum Prof.Dr. Ahmet GÜNER SAYAR ın dizinin dibinden ayrılmamıştım. Tekamül sürecini Ahmet Hocadan öğrendim. Sufiliği, tasavvufun derinliğini. Kendisi Mevlana’nın torunuyla evlidir. Kaymakam filan olmak istemedim hiç. Sınava hiç çalışmadan girdim gönülsüz olarak. Zaten 67 mi ne almıştım. 70 le kazanılıyordu. İyi ki kazanmamışım. Ben maiyet memurluğu yapamam diyordum o zamanlar. Olursam ya Başkan ya da Vali olurum demiştim. Bunu dediğim için TİMAŞ yayınlarında sevgili Hekimoğlu İsmail’in oğlu Ömer Okçu, bana VALİ lakabını takmıştı. Hala beni bazı arkadaşlar vali diye çağırır ben de keyifle gülümserim.

Yine İstanbul’da yine İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisansıma devam ettim. Eski adıyla Personel Yönetimi, Yeni adıyla İnsan Kaynakları yönetimi. Prof.Dr. Cavide UYARGİL, canım hocam, o zamanlar tanıştık. Ve Tez danışmanım, o zaman Yrd.Doç. İdi. Şimdi TÜBA Başkanı, Prof.Dr. Ahmet Cevat ACAR. Hala telefonlaşırız canım benim. Onu da çok severim. Yüksek Lisans yaparken, bir yandan da Mizah Kitabının yanında Dinamik adlı ilk şiir kitabımı çıkarmıştım. Yıl 1996.

Bambaşka Bir Doktora:

Doktora hocalarımın her biri Türkiye’de değil neredeyse dünyada duayen insanlar. Sadettin Öktem, Ruşen Keleş, Nur Vergin, Ersin Nazif Gürdoğan, Davut Dursun…. ismi onbeşe yakın çok kıymetli hocalarım. Ruşen Hocamdan dersin dışında, çok şey öğrendim. Mütevazı nasıl olunur. En başta bu. Sadettin Hoca başlı başına bir konu. Neyse, bir yandan doktora yapıp bir yandan İETT Genel Müdürlüğünde çalışıyordum. Basın Yayın Danışmanlığı yaptım. Sevgili İhsan IŞIK ağabeyin halefi oluyorum.)) İETT de, Dersaadetten İstanbul’a Tramvay Tarihçesi eserini hazırladık sevgili Sertaç Kayserilioğlu öncülüğünde. Aynı yılda, İETT Mezvuat Külliyatının editörlüğünü yaptım. Doktora devam ederken, Askere ayrıldım, Konya Dutlu Kırda 365. dönemden muhteşem arkadaşlarım oldu. Veee, kendi memleketimdeyim. Ünye Askerlik Şubesine kısım amiri olarak başladım, Ünye Askerlik Şube Başkanı olarak terhis oldum. Ünye İmam Hatip te Milli Güvenlik Dersine bile girdim.))) O dönemin (28 Şubat) sıcaklığının artçı şoklarında. Hem de bir İmam Hatipli Olarak.)))) Neyse görev bitince İETT ye geri döndüm ama içimde İLTER TURAN dan kalan bir AKADEMİSYEN AŞKI var. Balıkesir Üniversitesi’nden aldığım davet ile arkama bile bakmadan Balıkesir Erdeğin yolunu tuttuk maaile. Taaa, 2001 yılının sonlarında. Yeni maaşım üçte bir daha az olacaktı ama, arkama bile bakmadan İETT den ayrıldım. Ve o gün bu gündür hala mesleğimi yürütüyorum, GURURLA. Doktorayı 2002 bitirsem de resmi mezuniyetim, yabancı dil sınavı getirilmesi nedeniyle ikibin sonuna uzadı 50 ve üzeri alınca, 2004 te anca bitirebildim. İçgüdülerimin mesleğini, Bilimsel Objektivizm ile eritiyorum hala.

Çok Uzamadan Eserlere Geçsek:))

Kitaplar mizahla başladı, şiirle devam etti… Taaaa 2000 yılı başlarında dijital dünyayı özümsemiştim. Beykoz Otağtepe’de sevgili Mahmut Ağabey (SMM. Mahmut BAŞAR) ve 13 yaşındaki bıçkın oğlu Ziya ile bu günkü Online Bilgi, Kültür, İletişim ve Medya Ağı’nın temellerini attık. (Bu günkü ICAM NETWORK) Bir yandan da Mahmut Ağabeyin yayınevi olan E-Kitap Yayın sitesinde yaklaşık 7-8 adet e-kitap yayınladım. Şu an malesef site açık değil sanırım. Bu kitaplarımı bir an önce okurlarımla buluşturmak için can atıyorum. Online Bilgi İletişim ve Medya Hizmetlerini kişisel web sitemden başlattım 2000 yılında. Ardından 2006 yılına geldiğimizde yeni portaller ve yayın grubumuzdaki diğer web siteleri, gazete ve dergileri başladık.

Önce üye sayısı 15 binleri bulan BİLGİ EVRENİ formu, SİYASAL FORUM, şimdi kapalı maalesef. Sosyal medya çıktı, forum siteleri öldü. Eş zamanlı, YAZAR PORTAL, KENT AKADEMİSİ, YEREL PORTAL, TURİMZ PORTALİ, SUNUBANK, JENAS

Ekip Arkadaşlarım:

ICAM NETWORK e bağlı 13. yılını yaşayan Uluslararası KENT AKADEMİSİ dergimizde görev yapan, YAZAR PORTAL gazetemizde görev yapan, JENAS Uluslarararası Çevre Dergimizde görev Yapan sayıları Yüzelliden fazla Editör, Editör Yardımcısı Branş Editörü arkadaşlarımın her biri benim için candır. İyi ki varlar. Aynı şekilde, KADOÇED ve KAŞYAD yönetimindeki ve Genel Kurullarındaki ekip arkadaşlarım benim için çok kıymetlidir. Halen dönem başkanlığını yürüttüğüm, OJOP (Online – Çevrimiçi Bilimsel Dergi Yayıncıları ve Editörleri Platformu üyelerimiz benim için ayrı birer kıymettir. Ve Ordu İl Temsilciliğini yürüttüğüm TİGAD. Türkiye İnternet Gazetecileri Derneğinin bütün il temsilcileri birer parçamızdır. Karadeniz Eğitim ve Araştırma Vakfı mütevelli heyeti onlar çok özel. Varolsunlar. Resmiyete yansımayı bile istemediler. Şimdi bir de bu yıl oluşturduğum, İstanbul Siyasal Kantin Grubumuz var. Onlarla çok büyük şeyler yapacağız umarım. Dedim ya, ekip arkadaşlarımla varım ve mutluyum. Çok yakında Kültür ve Çevre Dernekleri Federasyonu geliyor… Bu arada iki deli (çılgın) insandan bahsetmeden edemeyeceğim.))) Dr. Osman SİRKECİ, ve onun bir o kadar çılgın EKÜRİSİ, Prof.Dr. Kamuran ELBEYOĞLU. Bir de beni katınca mahşerin atlıları çıkar ortaya. Sevgili Osman SİRKECİ, ve Kamuran ELBEYOĞLU dünya insanları. Sokak Ekonomisi ve Geri Dönüşüm deyince, daha yapacaklarımız geride. İyi ki siz de varsınız.

Tutkularım:

Yayıncılık bende bir tutkudur. Taaaa, fakülte yıllarında ikinci sınıftayken, bir yandan Siyasalda okuyup, İletişim Fakültesinde de kaçak öğrencilik yaparken, Mustafa Süleyman Erçinle, “Platform” diye bir dergi hazırlamıştık ama parasızlıktan çıkaramamıştık. İçimde ukde kalmıştı, garibim köylü çocuğu)))) Çevre aktivistliği bir tutkudur. Dil ve Edebiyat ta bir başka tutku. Deniz bambaşka…. Ama bunlar içinde bir de Mutfak var ki, inanılmaz tutku benim için. Yemek yapmak ve mutfak düzeni bir sanattır benim için. Hemen her hafta bambaşka bir spesiyal yaratırım. Yemek yaparken kendimi TANRI PARÇACIĞI gibi hissetiyorum. Makale yazarken de öyle ya gerçi.)))) Hiç geçilir mi çiçekler ve Ahmet Emin Fidan. Yaklaşık 500 e yakın çiçeği besleyip büyütüyorum zevkle. Onların morfolojisini izliyorum. Botanik sanki yan bilim alanım gibi. Hem doğa dostu çevreci hem dijital teknolojiye dibine kadar saplanmış bir örnek var mı bilmiyorum.)) ICAM NETWORK bu ismi bir yerlere kaydedin. Çünkü daha çok çok duyacaksınız. Bu gün ICAM PUBLISHING e bağlı aktif olarak yayında olan iki dergi, bir günlük gazete 4 te portal bulunmakta. Yayıncılık ta kozmozun SÂNÎ sıfatını görüyorum.

En Çok Mutlu Olduğum:

Bir bulmacada bulmaca sorusu olarak kendi adımı gördüğümde. Müthiş bir duygu. Ardından Türkiye Yazarlar ve Şairler Ansiklopedisinde bulunmak. Hala yaşıyor olmama rağmen, Ahmet Emin Fidan Kültür ve Araştırma Merkezi‘ni kurmuş olmak. Ki burada 4 sivil toplum kuruluşu bir kütüphane, bir de botanik park bulunmakta. Yazarlıkta 30 yılı, yayıncılıkta 20 yılı, akademisyenlikte 20 yılı geride bırakmak… Son bir şey daha. Dijital Dünyada ürettiğim çalıştığım, emek verdiğim bütün çalışmaların çıktısı alınsa, A4 halinde yan yana koyulsa, Ordunun Fatsa ilçesi sınırları kadar geniş yer tutar. Buna inanırım da Ordu İli kadar yer tutar mı bilmem. Gurur duyduğum: Kızı Olmalı İnsanın şiirini yazmış olmak. Bu gün milyonlarca okunup elden ele dolaşan, hatta Sibel Can dahil bir çok kişi, hattaaaa, bazı eğitimcilerin bile kopyalayıp altına kendi adını yazarak bazen parafreyz (paraphrase) çalmaya çalıştıkları)))) şiirim. Bütün eğitim hayatım boyunca en az 20 ayrı (çeşit) hukuk dersi almış, akademik hayatım boyunca da en az 20 ayrı (çeşit) hukuk dersi vermiş birisi olarak eşitlik değil HAKKA/EMEĞE dayalı adaletin, ahlakın değil evrensel etik değerlerin gerçek erdem olduğunun farkında olmak. Bir de yoldaki yolcu olduğumun farkında olmam.

Hayallerim:

Hayallerim belki çok uzak değil. On yıl içinde yapıp gerçekleştirmiş olacağım hayallerim aslında. Adı bende saklı bir Üniversite kuracağız. Kollektivist, Korporativist, Komünal bir yaklaşımla, mikro sermaye ile. ICAM NETWORK ve ICAM PUBLISHING kuruluşumuzdaki birbirinden kıymetli sayısı 500 ü bulan akademik personelimizle değil üniversite DÜNYA KURARIZ. Çok yakında gerçekleştireceğimiz bir başka projemiz. Bilgi Evreni Sözlüğü. Forum sitesinden boşalttığımız bilgievreni.com adresine Ekşi Sözlük veya Uludağ Sözlük gibi, bir sözlük sitesi başlayacağız. Bunun da müjdesini  vermiş olayım.

En İfrit Olduğum:

Tembellik, duyarsızlık, körü körüne itaat ve skolasizm, her tür ve çeşitte akıl tutulmaları, ATA ET, İTE OT VERİLMESİ…

Kar Zarara Tablosu demiştik Üstte Ama… Zarar bulamadım. Üzgünüm. Aradığınız zarara şu an ulaşılamıyor. Daha sonra ulaşılır mı onu da bilmiyorum.

Doğum günümü arayarak, özelden veya gruptan mesaj yazarak kutlayan, sosyal medyada duvarıma yazan bütün eş ve dostlarım, iyi ki varsınız. Ekip arkadaşlarım, iyi ki varsınız. Her biriniz benim için ayrı ayrı önemlisiniz.

Aydınlık yarınları, sağlıklı bir nefesle, mutlu bir ömürle her biriniz için temenni ediyorum. Sona kadar okuduysanız zaten bu güzel temenniyi çoktan hak ettiniz. Yazı size faydası oldu mu bilmiyorum, umarım olmuştur. En azından subjektif bir öykü dinlemiş oldunuz aef nin objektif hayatından…

YORUM EKLE