Ölümsüzlüğün Sırrı Palmiteloik Asit mi?

Hürriyet gazetesinde “Büyük Sırrın Peşinde” manşetiyle ve iç sayfalarda “Sağlıkta Gılgamış Destanı” başlığıyla verilen haberin sadece medya değil tıbbi ve bilimsel bakımdan da üzerinde konuşulması ve tartışılması gereken tarafları var (1).

Bilimin halka popüler bir dille anlatılmasının çok önemli olduğuna inanan biri olarak bilimsel bir araştırmanın haber olması ve hele de bunun bir gazetenin manşeti olmasından hem bilim adına hem de ülke gündeminin “normalleşmesi” adına mutluluk duydum.

Gel gelelim haberde halkta gerçekle ilgili olmayan, hatalı algılar oluşmasına yol açabilecek “yanlış, eksik, abartılı ve maksatlı ifadeleri” okumak beni son derecede üzdü, rahatsız etti.

Palmiteloik asit yeni bulunmuş bir molekül değil

Haber, okuyucuda palmiteloatın araştırmacı tarafından bulunduğu ve bunun müspet vasıflarının ilk defa bu araştırma ile gösterildiği intibaı yaratıyor.

Oysa palmiteloat yeni keşfedilmiş bir molekül değil ve metabolizmaya olan etkileri de 10 seneden beri biliniyor (3, 4).

Ben de üç sene evvel yayınladığım makalemde sağlıklı hayvansal gıdalarda bulunan palmiteloatın diyabet riskini azalttığını yazmıştım (5).

Haberleştirilen araştırmada farelere besin desteği olarak verilen palmiteloik asidin metabolik etkileri ve mekanizmaları inceleniyor; palmitoleat’ ın aterosklerozu yani damar sertliğini önleyebileceği sonucuna varılıyor (6).

Aterosklerozun önlenmesi kalp krizi ve felçlerin de önlenebileceğini düşündürmekle beraber, bunun araştırmacıların da vurguladığı gibi “insanlar üzerinde yapılacak çalışmalarla” doğrulanması gerekiyor.

Zira farelerde elde edilen her sonucun insanlar için de geçerli olması söz konusu değil.

Ölümsüzlük diye bir şey var mı ki, bitkisi olsun?

Araştırmacının “Belki de Gılgamış Destanı’nda aranan ölümsüzlüğün sırrını taşıyan bitkidir” şeklindeki yorumunu doğru bulmuyorum.

Ölümsüzlük diye bir şey ancak masallarda, destanlarda olur.

Bilim adamlarının elbette çok geniş bir hayâl dünyası olur, elbette destan ve masallardan ilham da alabilirler ve hatta almalıdırlar da ancak bunları bilimsel olarak ispatlamadan gerçek gibi halka sunmak doğru olamaz.

Ayrıca, araştırmayla alâkalı daha önce yayınlanan bir başka haberde de bu tür abartılı ve yanlış ifadeler olduğunu hatırlatırım (2).

Ölümsüzlük diye bir şey var mı ki, olabilir mi ki bunun bitkisi olsun.

Palmitoleik asidin kaynağı sadece iğde değildir

Her iki haberde de aterosklerozu önleyebileceğine dair veriler elde edilen palmiteloik asidin tek kaynağının “iğde” olduğu şeklinde bir sonuç çıkıyor ki bu doğru değildir.

Palmitoleik asit, Palmiteloik asit hayvanların işlenmemiş sütünde ve bunlardan elde edilen yoğurt, peynir, ayran, tereyağı gibi yiyeceklerde de bulunuyor (3, 4).

Araştırmacının, bunu bilmiyor olması düşünülemeyeceği için bu gerçeği özellikle ve hatta “maksatlı olarak” görmezden geldiğini tahmin ediyorum.

Nitekim bu düşüncemi makalenin tam metninin talep ettiğim 10. Ocak 2017 tarihli e-mektubumda araştırmacıya da bildirdim.

Yabancı medyadaki bir mülakatını (7) kaynak göstererek “POA kaynağı olarak sadece yalancı iğdeden bahsediyorsunuz ki bu doğru değil. POA asıl kaynağı merada beslenen hayvanların eti ve sütü, bunlarda çok miktarda POA var. Buna bir açıklama getirebilir misiniz?” diye sordum.

Bu e-postama bir cevap alamadım.

Palmitoleik asidin herkesin ulaşması mümkün olan kaynağı gizleniyor

Araştırmacının, POA’ nın esas kaynağının merada beslenen hayvanlardan geleneksel yöntemlerle elde edilen “tam yağlı yiyecekler” olduğu gerçeğini sakladığı kanaatindeyim.

Israrla POA’ nın kaynağının sadece iğde olduğu şeklinde bir algı yaratılmak istenmesinin arkasında ticari kaygılar olduğundan da hiç şüphe duymuyorum.

Araştırmacının ödül aldığı ve çalışmalarını da desteklediğini tahmin ettiğim şirketin POA ihtiva eden bir besin desteğini yakın bir gelecekte piyasaya vermesi yüksek bir ihtimaldir.

Bu besin desteğinin herkesin kolayca ulaşabileceği yiyecek ve içeceklerde bulunduğunun halk tarafından bilinmesi, ticari olarak tabii ki doğru değildir.

POA ihtiva eden yiyecek ve içeceklere memleketimiz şartlarında “adam gibi beslenen” herkesin kolayca erişmesi mümkünken insanlar bilinçli olarak sağlıklı hayvansal gıdalardan uzaklaştırılmıştır.

Ülkemizde obezite, diyabet ve kalp krizlerindeki artışın sebeplerinin başında tereyağından margarin ve bitkisel yağlara geçiş, yumurta ve tam yağlı ürünlerden kaçınma gelmektedir.

Orijinal makalede Gılgamış Destanı sözü geçiyor mu?

Science Translational Medicine’ de yayınlanan metnin tamamını okumadım ama orada Gılgamış Destanı ve Cengizhan’ ın atlarının esamesinin okunduğuna ihtimal bile vermiyorum.

Daha önce araştırmacıdan çalışmasının tam metnini (full text) göndermesini talep ettim ancak bu talebim karşılık bulmadı.

Oysa bu tür talepler araştırmacılardan çoğu zaman “alâkanıza teşekkür ederiz” sözleriyle karşılık bulur ve orijinal metin isteyenlere gönderilir.

E-postam mı eline geçmedi, geçti de göndermek mi istemedi veya unuttu mu, gönderdi de bana mı ulaşmadı, işin bu kısmını bilemiyorum.

Araştırmanın tamamını okumak için dergiye üye olmayanların 30 $ ödemesi gerekiyor.

Gelelim neticeye

BİR: Haberde yaratılmak istenen “palmiteloik asidin ölümsüzlüğün sırrı olduğu algısı” temelden yanlıştır, tek bir besin ögesi ile değil ölümsüz olmak sağlıklı yaşamak mümkün değildir.

İKİ: Sağlıklı beslenme bir bütündür ve bunun tüm unsurlarını lâyıkıyla yerine getirmek icap eder.

ÜÇ: Mucize bir yiyecek veya besin desteği yoktur, tüm sağlıklı yiyecekler doğru miktarda tüketildiklerinde kendi başlarına birer mucizedir.

DÖRT: Adam gibi beslenenler, endüstrinin işlenmiş yiyeceklerini de besin desteklerini de algı operasyonlarını da YE-MEZ-LER!

BEŞ: Araştırmacıya bir deney tavsiyem var: Palmiteloik asit desteği verilen farelere yedirin trans yağları, mısır şurubunu ateroskleroz artıyor mu azalıyor mu görün.

Not: Yazıda palmiteloik asit, palmiteloat ve POA kısaltmaları aynı manada kullanılmıştır.

YORUM EKLE